Amanda Knox olayını anımsatan senaryosunu da Marcus Hinchey, Thomas Bidegain ve Noé Debré ile birlikte kaleme alan Tom McCarthy'nin yönetmen koltuğunda oturduğu "Stillwater"; vakti zamanında Fransa'ya göçmüş olan Kuzey Afrikalı Araplar üzerinden, "ırkçılığa" varacak düzeyde "mülteci" ve filmin ana karakterlerinden Amerikalı Allison Baker'ın (Abigail Breslin) bu Araplardan Hamdi Lina isimli genç bir kadınla yaşadığı "eşcinsel" ilişki sebebiyle, neredeyse toplumsal bir linç şeklinde tezahür eden "homofobi" konularının mercek altına alınarak incelendiği bir drama olarak geliyor karşımıza...
Öyle ki, bu "mültecilik" ile "eşcinsellik" halinin, Batı medeniyetinin merkezlerinden biri olan (ya da olduğu biçiminde mesnetsiz bir ön kabul bulunan) Fransa’da dahi sıklıkla "kriminalize" edilerek gözlere sokulduğunu fark ediyorsunuz film boyunca...
Üstelik bu “mülteci” ve “eşcinsel” düşmanlığı hissiyatının bir tek sıradan vatandaşlar ile sınırlı olmayıp devletin resmi güvenlik görevlileri arasında da kendine yeterince taraftar bulduğunu da açıkça görebiliyorsunuz ilerleyen sahnelerde...
Şu ana kadar ortaya koymaya çalıştığımız ana fikir çerçevesinde; gelin isterseniz "Spotlight"a (2015) yazdığı senaryo ile yılın "En Özgün Senaryo" kategorisindeki Academy ve BAFTA ödüllerini kapmış olan McCarthy'nin filmine biraz daha yakından bakalım...
İş bulabildiği sürece Oklahoma'daki petrol kuyuları ile inşaatlarda beden işçisi olarak çalışmakta olan Stillwater'lı Bill Baker (Matt Damon), oda arkadaşı Lina'yı öldürmek suçundan dokuz yıl hapse mahkum edilen ve bunun beş yılını yatarak tamamlamış olan kızı Allison'u kaldığı hapishanede ziyaret etmek üzere Marsilya'ya (Fransa) doğru uçakla yola koyulur...
Vardığında Allison babasına, avukatı Bayan Maitre Leparq'a (Anne Le Ny) teslim etmesini istediği bir mektup verir...
Ki bu mektupta Allison avukatından, davayı yeniden açmasını talep etmektedir...
Ancak Bayan Leparq, sadece kulaktan dolma bir bilgi ile hiçbir hakimin sorgulamayı yeniden başlatmayı kabul etmeyeceğini söyleyerek Allison'un bu isteğini, kesin bir dille reddeder...
Fransızca yazılmış olan mektubu avukattan geri alan Bill, oteline geri döndüğünde bir gün önce kapıda kaldığı için yardım ettiği küçük Maya'nın (Lilou Siauvaud), teşekkür amacıyla kapısını çalan annesi Virginie (Camille Cottin) ile karşılaştıktan kısa bir süre sonra mektubu kendisine tercüme etmesini ister...
Mektup okunur okunmaz da Allison'ın üniversitedeki sosyal yardım programının şefi Dr. Patrick Okonedo'nun (William Nadylam) iddiasına göre, Lina'nın gerçek katili olması ihtimalinin fazlasıyla yüksek olduğu Arap asıllı Akim'in (Idir Azougli) adına ulaşılır...
Bunu öğrenir öğrenmez, kızının üzülmesini istemediği için yalana başvurmak suretiyle avukatının talebini yerine getireceğini söyleyen Bill'in harekete geçme zamanı gelmiştir artık...
Ve...
İlk iş olarak da Dr. Okonedo'yu bularak ondan Akim iddiasının asıl sahibi olan Afrika kökenli Souad'ın (Nassiriat Mohamed) adını alır...
Yalnız sorun şu ki, söz konusu Souad yeterli düzeyde İngilizce bilmemektedir...
Yani Bill'in bir tercümana ihtiyacı bulunmaktadır...
Peki kim mi yapacaktır bu işi?
Elbette Virginie...
Ama başlangıçta işler pek de yolunda gitmez...
Zira "doğma büyüme beyaz bir Fransız" olmasına rağmen ırkçılıkla arası hiç de hoş olmayan Virginie, bir an için onu terk edip uzaklaşınca tek başına kalan Bill, atladığı bir taksi ile Akim'in yaşadığı söylenen mülteci gettosu Kalliste'ye gitse ve orada aradığı Akim'i bulsa da şimdilik, yüzü gözü dağılıncaya kadar yediği dayak ile yetinmek zorunda kalır...
Dakika 56...
Geride, içinde pek çok sürpriz gelişmeyi barındıran 83 dakikalık bir bölüm daha mevcut...
Filmin ağır topu Matt Damon, yine her seferinde olduğu gibi kendine yakışan bir performans sergilerken, gereğinden uzun olduğunu düşündüğümüz süresi, 20 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilen filmin en büyük handikapını oluşturuyor...
Eğer sözünü ettiğimiz bu handikapa takılanlardan değilseniz, bolca "insani mesaj" da içeren bu filmde bizden size "bol keyifli" seyirler,