Hesabım
    Durgun Su
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Durgun Su

    Bizim neyimiz var böyle?

    Yazar: Onur Kırşavoğlu

    2015 yılında çektiği Spotlight filmiyle Oscar galibi olan ve son yılların en iyi filmlerinden birine imza atan Tom McCarthy, son filmi Stillwater’la Cannes prömiyeri yaptıktan sonra ülkemiz sinemalarına da teşrif etti. Başrollerinde Matt DamonCamille Cottin ve Abigail Breslin gibi isimler olan film, ağırlıklı olarak Fransa, Marsilya’da geçiyor ve filme neredeyse bir Fransız filmi muamelesi yapmamız, en azından biçimsel olarak olası duruyor. Hapisteki kızını ziyaret etmek için Fransa’ya giden ve onun masum olduğunu kanıtlamak için eline bir fırsat geçen Bill, hem dil sorunu, hem de kendi yetiştiriliş tarzıyla/yetersizliğiyle mücadele etmeli ve kızına yardımcı olmalıdır. Tabii bu duruma, yabancılara bakışı içeren evrensel bazı sorunlar da eklenince iş daha da zorlaşır.

    Film büyük oranda, bir dönem gündemi meşgul eden Amanda Knox vakasından etkilenerek yazılmış. Yurt dışında okurken bir cinayete karışan Knox’ın hikayesi filme ilham kaynağı olmuş. Bu noktada, spoiler olmaması için daha fazla ayrıntı yazmak istemiyorum. Çünkü, gerçekte yaşanan olayı bilmek ya da hiç duymamış olmak, filmden ve finalinden alınacak etkiyi değiştirebilir. Bilgi sahibi olmadan izlendiğinde, en azından doğru bir matematikle ilerleyen ve saat gibi işleyen anlatı, izleyiciyi memnun edecektir. Özellikle, abartı ya da eksik olmadan anlatılan ve gerçek hikayeden uyarlanan filmleri sevenler için iki saati aşkın, güzel bir zaman dilimi geçirmek mümkün. Zaten, filmin karışık eleştiriler alma sebebi, büyük oranda temposu ya da senaryo matematiği değil, oldukça zorlama ve yetersiz duran, hatta bazı anlarda komik olan politik mesajları.

    Bill, kızını kurtarmak için çırpınırken, ona yardım eden Virigine, ırkçılığın evrensel olduğunu ve her an her yerde karşımıza çıkabileceğini çeşitli diyaloglarla vurguluyor. Daha doğrusu, karaktere senaryoda biçilen rol bu. Az evvel söylediğim gibi, bunların bazıları ya çok basit, ya da çok zorlama, hatta komik duruyor. Virigine’in arkadaşının Bill’e Trump’a oy verip vermediğini sorması, suçluyu gören tek kişinin ırkçı yaklaşımda bulunması, tek çaresi onun ağzından çıkacak bir isim olan kişilerin bu sebeple peşini bırakması ve yabancıları sorgusuz sualsiz ortaya alıp, dayak atan gençlerin oluşturduğu bir mahalle. Evet, böyle şeylerin gerçeklik payı var ve kağıt üzerinde çok garip gelmeyebilir ama Spotlight gibi, derdini kusursuza yakın anlatabilen bir yazar/yönetmenin bu tercihleri, mezuniyet filmini çeken bir öğrencinin tercihleri gibi duruyor ve filmin puanını düşünüyor. Politik açıdan McCarthy’nin duruşunu (Amerika üzerindeki) anlasak bile, yeteri kadar dişlerini geçiremiyor. Bir de hepimiz aynıyız göndermeleri ve her yerde yükselen bir ırkçılık olduğu mesajı, okları Trump Amerikası hedefinden saptırıyor. Bir de bu sahneler, bazı mantık hatalarını beraberinde getirince, diğer iyi özelliklerin üzerinin örtülmesi ihtimali ziyadesiyle tat kaçırıyor.

    Filmin bir diğer ana konusu da elbette aile olmak, ebeveyn olmak ve sevgi-sizlik! Bill, kızı büyüyene kadar ülkede bile doğru düzgün durmayan, buna rağmen kendini pek geliştirmeyen ve belki de karısının intiharıyla, kızının sırf uzaklaşmak için başka ülkede üniversite okumasına sebep olan eski moda/kabadayı bir adam. Bu tarz filmlerin klişelerinden biri olarak, kendi hatalarıyla yüzleşiyor, başka bir ailede sevgi buluyor ama kafasının dikine gitmekten de geri durmuyor. Her ne kadar klişe de olsa, Matt Damon’ın iyi oyunculuğu ve McCarthy’nin senaryo ekibiyle ortaya çıkardığı karakter oluşumu son derece başarılı. Politik ve hümanist açıdan anlatılan dertler yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı tam geçmiyor belki ama aile ve sevgi temalı dertlerde McCarthy istediğini almış gibi gözüküyor. Zaten, bir yerden sonra film tamamen bu konuya sırtını yaslıyor. Saat gibi işleyen tempo ve anlatımla birleşince de bu kısım filmi seyredilir hale getiriyor.

    Stillwater, McCarthy’nin, aksiyon/gerilim filmlerinde gördüğümüz bir konuyu, kendi üslubunca ve Spotlight’ta olduğu gibi olabildiğince steril anlatma çabasıyla örülü ve bu konuda başarılı olan bir film. Politik açıdan ise nefesi yetmeyen ve basit tercihlerin olduğu bir anlatım mevcut. Duygusal yoğunlukla ve aile meseleleri bağlamında güzel iki saat geçirmek ve saat gibi işleyen matematiğe kendinizi kaptırmanız mümkün ama beklentiyi düşük tutmakta fayda var. Filmin finalinde sorulan “Bizim neyimiz var böyle?” sorusu ise filmden sonra uzunca düşünmemizi sağlayacak bir replik. Sahi, bizim neyimiz var böyle?

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top