Hikâye ve senaryosu, Toby Harvard tarafından yazılan “Come to Daddy”, konunun ana fikrini de üreten Ant Timpson’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı sinema filmi…
Dünya prömiyeri, 25 Nisan 2019’da Tribeca Film Festivalinde yapılan ve 7 Şubat 2020 tarihinde Amerika’da vizyona giren filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil…
O nedenle bizde, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun içinde, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, 2019’un gözlerden kaçmış üst seviye “komedilerinden” biri olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Tabii, “komedi” dedik diye de akıllara hemen ucuz sululukların yapıldığı gereksiz popüler filmler de gelmemeli…
Zira onları emsal kabul ederek bu filmi izlemeye kalkacak olanlar, muhtemelen dozajı iyi ayarlanmış gerilim ile süslenerek yapılan esprilerin büyükçe bir kısmını anlayamadıkları gibi bir süre sonra sıkıntıdan çatlayacaklardır da…
Hâlbuki tahmini imkânsız sürprizlerin birbirini kovaladığı “Come to Daddy” de, ancak Tarantino ve Coen biraderler gibi usta sinemacıların filmlerinde görülebilecek olan kan ve kahkaha dolu (yer yer kara mizah da içeren) unsurlar, ardı ardına sıralanıyor…
Hani, önemli rollerden birinde, neredeyse onun kadrolu oyuncularından biri haline gelmiş olan Michael Smiley’i (Jethro) görünce, favori yönetmenlerimizden Ben Wheatley’in kulaklarını da çınlatmadık değil…
Doğrusunu isterseniz, uzunca bir süredir böylesine başarılı bir Elijah Wood (Norval Greenwood) performansı ile karşılaşmadığımızı da belirtmemiz gerekiyor… Öyle ki, sağlam birer karakter oyuncusu olan Stephen McHattie (Gordon) ve Martin Donovan (Brian) ile birlikte karşılıklı olarak resmen döktürüvermişler…
Ki, aslında bir anlamda bu da eğer elde sağlam bir senaryo ve bunu sinemaya aktarabilecek yetenekte bir yönetmen varsa, mütevazı bir casting ile de iyi filmler yapılabileceğine dair en güzel örneklerden birini oluşturmuş…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; “A Serial Killer's Guide to Life” (2019) filmi için yazdıklarımızın bir kısmını tekrarlamış olmak pahasına, “gelecek vadeden” sinemacıların “ilk uzun metrajlı filmlerini” arşivleme hobisine sahip olan sinemasever dostlara (bizim böyle birkaç sinefil abla ve ağabeyimiz olduğu için bu tarz bir tanımlamayı özellikle uygun bulduk), “Bu filmi arşivlerinize, bugüne kadar adını pek duymadığımız Ant Timpson’ı da takip listelerinize eklemeyi unutmayın” diye seslenerek kullanmak isteriz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…