Senaryosu filmin yönetmeni David Fincher’in gazeteci babası Howard Kelly "Jack" Fincher tarafından 1990’larda kaleme alınan “Mank”, “Citizen Kane” (1941) filminin senaryosunun yazım süreci ile Herman J. Mankiewicz’in 1930’lu ve 1940’lı yıllarındaki yaşam öyküsüne odaklanılan “biyografik” bir drama…
Yine bir Netflix filmi olan “La vita davanti a sé” (2020) için yazdığımız yorumumuzda, 2021 yılının “En İyi Kadın Oyuncu” kategorisindeki Academy Ödülünün “favori adayının” Sophia Loren olduğunu belirtmiştik…
İşte bu filmdeki performansı ile (hani BAFTA garanti de) “En İyi Erkek Oyuncu” kategorisindeki Oscar heykelciğini de (açık ara farkla kazanacağı jüri oylamasının sonucunda) Gary Oldman’ın kucaklayacağını iddia ediyoruz…
Ki, bu adaylık durumu dikkate alınarak film için 13 Kasım 2020 tarihinde Los Angeles’ta “sınırlı bir salon gösterimi” de düzenlenmiş zaten…
Zira bu yapılan, sinema ile yakından ilgilenenlerin çok iyi bildikleri gibi Academy Ödüllerine aday olabilmenin “olmazsa olmaz” ön koşullarından biridir…
Bu kısa girişin ardından dönemin ruhuna uygun olarak “siyah – beyaz” olarak çekilen filme dönecek olursak…
1940 yılında ve Victorville Misafir Çiftliğindeyiz…
Konuk ise, kendisine hemşiresi ve fizyoterapisti olarak Fräulein Frieda’nın (Monika Gossmann) sekreteri olarak da kocası, Birleşik Krallık hava kuvvetlerinde Hurricane pilotu olarak Nazilere karşı savaşan Rita Alexander’ın (Lily Collins) refakat edecekleri:
Geçirdiği “aptalca” bir trafik kazası sonucunda ciddi anlamda yaralanarak uzunca bir dönem boyunca yatağa mahkûm olan senarist Herman “Mank” Mankiewicz’dir (Gary Oldman) …
E tabii, alkolün o evde yasaklandığını söyleyen ve senaryonun tamamlanması için de Mank’a doksan günlük sınırlı bir süre veren redaktör John Houseman’ı da (Sam Troughton) atlamamak lazım…
Gerçi bu süre, daha sonra Mank kadar sıra dışı bir kişiliğe sahip olan Orson Welles’ce (Tom Burke) altmış güne çekilecektir ya…
Neyse…
Nihayetinde senaryonun zorlu yazım süreci de başlar…
Yalnız bu süreçte Fincher, düz bir anlatım biçimi yerine flashbackler aracılığı ile izleyiciyi 1930’lar ile 1940 yılı arasında oradan oraya koşturarak “dört önemli konuya” itina ile değinmeyi tercih eder:
1. 1929’da başlayan ve 1930’lar boyunca da devam ederek ABD ve Avrupa gibi sanayileşmiş ülkeleri çok fena vuran “Büyük Ekonomik Buhran” …
2. İkinci Dünya Savaşı…
3. 1934 yılındaki Kaliforniya Valiliği seçiminde, “Kaliforniya’da Yoksulluğa Son” adı verilen kampanya ile aday olan Pulitzer Ödüllü Amerikalı yazar Upton Sinclair’e (Bill Nye) karşı MGM’in kurguladığı ve Shelly Metcalf’a (Jamie McShane) çektirdiği “düzmece” bir “kara propaganda” filmi ile Cumhuriyetçi aday Frank Merriam’ı desteklemesi…
4. Mank’ın sivri dili ve alkole olan düşkünlüğü…
Gördüğümüz kadarıyla bunlardan üçüncüsünün (ve kaçınılmaz olarak da dördüncüsünün) yol açtığı travma, Mank’ın ve ne olursa olsun kendisine katlanmaya devam eden karısı Sara’nın (Tuppence Middleton) hayatlarının tamamen alt üst olmasına yetmiş de artmış…
Bütün bu olaylar esnasında, Louis B. Mayer (Arliss Howard), David O. Selznick (Toby Leonard Moore), Irving Thalberg (Ferdinand Kingsley), Marion Davies (Amanda Seyfried), Charlie Chaplin (Craig Robert Young) ve Bette Davis (Scarlet Cummings) gibi pek çok tarihi Hollywood ikonunun yanı sıra medya patronu William Randolph Hearst (Charles Dance) ile de tanışıyoruz…
Elbette 131 dakikalık filmde pek çok şey var…
Fakat MGM stüdyolarının patronu Louis B. Mayer’ın çalışanlarından “fedakârlık” istemek amacıyla onları toplayarak konuşma yaptığı öyle bir sahne var ki, “örgütlü kapitalizmin örgütsüz işçi sınıfına” nasıl diş geçirdiği muhteşem resmedilmiş…
Bitirmeden yorumumuza ilave edeceğimiz son husus, özellikle de nitelikli film ve arşiv meraklısı “sinefillere” yönelik olarak, Fincher’ın son derece “rafine” bir iş çıkardığı bu filmi kesinlikle kaçırmayın şeklinde olacak…
Tamam yukarıda da vurguladığımız gibi Gary Oldman’ın Academy ödülüne aday olması ve hatta kazanması kimseye sürpriz olmayacak…
Ancak filmin, artık bir Netflix klasiği halini almış olan “Roma” (2018) kadar başarılı olması da kimseyi şaşırtmasın…
Keyifli seyirler,