Senaryosu, Lily Brooks-Dalton’ın “Good Morning, Midnight” (2016) isimli romanından uyarlanarak 3 Academy Ödüllü “The Revenant” ın da (2015) senaristleri arasında yer alan Mark L. Smith tarafından yazılan “The Midnight Sky” başroldeki Dr. Augustine Lofthouse karakterini de canlandıran George Clooney’in oturduğu post apokaliptik bir drama…
100 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilen bu Netflix filmini, sıradan sinema izleyicileri gibi “bilim – kurgu” sinemasının kalıplarına sıkıştırarak değerlendirmek ve üstelik de bunu, “görsel efekt” yarıştırmak suretiyle aynı kategorideki filmlerle kıyaslama yanlışlığına düşerek yapmaya çalışmak ne yazık ki, en hafifinden:
Keith Scribner’ın ifadesiyle, Lily Brooks-Dalton’ın “Gerçekten özgün, dünyevi ve son derece de insani” olan romanında vermek istediği ruh ve duyguyu da kavrayamamak olacaktır…
Ki zaten Netflix, (bu filmde Richard Baker’ı direksiyona oturttuğu gibi) görsel efekt işinin kontrolünü de bizzat kendi oluşturduğu ekiplere emanet etmiş durumda…
Clooney’in yönetmenliğine gelince “The Midnight Sky” ın:
Onun filmografisindeki, “Confessions of a Dangerous Mind” (2002) ve “Good Night, and Good Luck.” (2005) sonrasındaki en şahane film olduğunu söylemek isteriz….
Gelin başlayalım isterseniz…
Şubat 2049…
Barbeau Gözlemevi Kuzey Kutup Dairesindeyiz…
Yaşanan olaydan üç hafta sonra tesiste tek başına kalan Augustine yemek yerken, bir yandan da helikopterler aracılığı ile yapılan tahliyeyi düşünmektedir…
Öte yandan ciddi anlamda hasta olduğu için kendine sürekli kan nakli yaparken, ilaç da kullanıyor Augustine …
Tabii viskisinden yudumlamayı da asla ihmal etmiyor…
Derken kendi kendisiyle hesaplaşarak sıklıkla anılarda yolculuğa çıkan Augustine sayesinde, Michigan Üniversitesi gök bilimcilerinden genç Augustine (Ethan Peck) ile Jean Sullivan’ın (Sophie Rundle) tanıştıkları güne de tanıklık ediyoruz…
Bu arada Jupiter’in uydusu K-23’e keşif yolculuğu yapan ve orada insan nesline uygun yaşanabilir bir ortam da bulan uzay gemisi Æther dönüş yolundadır…
Geminin mürettebatı, komutan Adewole (David Oyelowo) ve kızlarına hamile olan karısı Sully (Felicity Jones) ile deneyimli kaptan pilot Mitchell (Kyle Chandler), Sanchez (Demián Bichir) ve Maya’dan (Tiffany Boone) oluşmaktadır…
Bedensel dertlerinin yanı sıra akıl sağlığının da kendisine oyun oynamaya başladığını fark ettiğimiz Augustine bir gün tesiste, tahliye sırasında unutulmuş yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğunu bulur karşısında ve onu da alıp götürmeleri için yetkililerden telsizle yardım ister…
Zira ona bakamayacağını düşünmektedir…
Adının (ilk kez kameralar karşısına geçen Caoilinn Springall’ın oynadığı) Iris olduğunu öğrendiğimiz bu sevimli ufaklık öyle pek konuşkan da değildir…
Gerçi bir süre sonra birbirlerine kaynaşırlar…
Yalnız ortada, Augustine’nin Æther, Æther’ın da NASA ile iletişim kuramaması gibi daha önemli bir sorun bulunmaktadır…
Yepyeni bir “flashback” sayesinde, insanlığın geleceğini takıntı haline getirmiş olan genç Augustine ile Jean’in ilişkilerinin pek yolunda gitmediğini de görüyoruz…
Elbette Augustine’nin günümüzdeki tek derdi, Æther iletişim kurabilmektir ve onun için de Hazen gölündeki güçlü antene ulaşmaya karar verir…
Ve maskelerini takan Augustine ile Iris yola koyuluverirler…
Yerde işler böyleyken, yukarıda bir terslik olur ve Æther “sorunsuz” ilerlemekte olduğu mevcut rotasından sapar…
Vaziyeti kurtarmak için yapılması gereken tek şey, “güvenli olup olmadığına bakılmaksızın” yeni bir rotanın çizilmesidir…
Hazen gölündeki antene doğru hızla yol almakta olan Augustine ile Iris gece yatarak dinlenmek için karların üzerinde kamp kurarlar…
Ertesi sabah uyandıklarında düşmüş bir uçak ve içinde Augustine’den acısına son vermesini isteyen bir yaralı bulurlar…
Augustine ile Iris yeniden akşam molası verdiklerinde, geçmişteki anılarına bir kez daha dalan Augustine’in Jane’den olan kızının kendisinden haberdar olmadığını da öğreniriz…
Gecelemek için bu kez çadır yerine Norveçlilere ait bir kutup kulübesine sığınan Augustine ile Iris’in başına gelmedik şey kalmayacaktır…
Artık hem kutupta hem de uzayda ciddi bir “hayat da kalma mücadelesi” başlayacaktır…
Zira Augustine ile Iris ikilisi sorunsuz bir biçimde Hazen’a varsalar da dünyada işler fena halde ters gittiği gibi uzayda bir meteor fırtınasına yakalanan Æther’ın iletişim hatları ile radarı ciddi oranda hasar görmüştür…
Ancak emin olun asıl büyük sürpriz, duygusallığın tavan yaptığı “ters köşe” finalde bekliyor olacak sizleri…
Keyifli seyirler,