Beyazperde
Hesabım
Ortalama puan
3,1
6 Puanlama
Bir Bilsen hakkında görüşlerin ?
5
0 Eleştiri
4
0 Eleştiri
3
1 Eleştiri
2
0 Eleştiri
1
1 Eleştiri
0
0 Eleştiri
Sırala
Filtrele:
Hepsi
“The Half of It”, üç ergenin etrafında dönen hikâyesini de yazan Alice Wu’nun yönetmen koltuğunda da oturduğu, “sevimli” bir drama…
Ancak baştan uyarmış olalım ki, “sevimli” diye tanımladığımız bu film, “homofobik” önyargıları olanlar ile “muhafazakâr inançlara” sahip olan çevrelerin canını bayağı bir sıkacaktır…
Zira Wu, “Bari bunu yapmasaydın” dedirtecek cinsten bir kurguyla, özellikle de ikinci grupta yer alan insanların “bam teline basmış” …
Peki, Wu, ne yapmış da mı, öyle olmuş?
Ona, birazdan geleceğiz…
Fakat isterseniz önce şu “üç liseli ergeni”, biraz daha yakından tanıyalım…
• Paul Munsky (Daniel Diemer):
O, öğrenciliğin yanı sıra ailesinin restoran işinde de çalışan, aşk hayalleri kuran bir delikanlıdır…
Ama sevdiği kıza, bu aşkını bir türlü itiraf edememektedir…
• Ellie Chu (Leah Lewis):
Tren istasyonu şefi babası ile birlikte yaşayan ve doğduğu Çin’den beş yaşındayken göçerek Amerika’ya yerleşen Ellie, bu itiraf işinde Paul’e yardımcı olacaktır…
• Aster Flores (Alexxis Lemire):
Aster, Paul’ün âşık olduğu ve bir türlü açılamadığı Meksika kökenli bir kızdır…
İşte filmde bütün mevzu, bu üçlünün, (“spoiler” olmasın diye ayrıntılarına girmeyeceğimiz) birbirleriyle olan ilişkileri etrafında dönüp durmaktadır…
Tam da bu nokta da yukarıdaki uyarımıza küçük bir ek daha yapalım…
Ki, o da filmi sıradan bir “ergen eğlenceliği” olarak görüp hafife almamanız biçiminde olacak…
Çünkü sinema işine girmeden önce henüz 16 yaşındayken MIT’ye (Massachusetts Institute of Technology) kaydolabilme becerisini gösterebilen ve ardından da eğitimini Stanford Üniversitesinde Bilgisayar Bölümünde tamamlayarak Microsoft’da (Seattle) software mühendisi olarak çalışan Alice Wu’nun derdi bambaşka…
Yani dememiz o ki, tam anlamıyla bir “zekâ küpü” gibi olan ve “eşcinselliğini” de kimselerden saklama gereği dahi duymayan bu kadının anlattıklarının, hafife alınır hiçbir yanı yok…
O yüzden de “çıtır çerezmiş” gibi görünen bu Netflix filmini, verilen mesajları doğru okuyabilmek adına dikkatlice izlemenin faydalı olduğunu düşünüyoruz…
Unutmadan, “temel mesajlardan birini” kaçırmamak adına, başrol karakteri üç ergenden ikisinin profiline küçük birer ekleme yapalım:
• Ellie Chu, bir “ateist”tir…
• Babası, kasaba kilisesinin Papazı olan Aster Flores, inançlı bir Hristiyan’dır…
Şimdi bu, ne demek mi oluyor?
Bunu, yorumun girişindeki ilk soruyla birleştirerek (ve yine “spoiler” vermeden) yanıtlayacak olursak:
Wu’nun, LGBT’nin, inanç eksikliği yahut da ahlaksal düşkünlükten kaynaklanan ve tedavi ile düzeltilebilecek yanlış bir “tercih” değil de doğuştan genlere kodlanmış “biyolojik bir sonuç” olduğunu, altını kalın çizgilerle kazıyarak göstermeye çalıştığını söyleyebiliriz…
Ki, 1970’li yılların başından bu yana, “tıp bilimi” tarafından da LGBT, bu biçimde kategorize edilmektedir…
Keyifli seyirler,
Ancak baştan uyarmış olalım ki, “sevimli” diye tanımladığımız bu film, “homofobik” önyargıları olanlar ile “muhafazakâr inançlara” sahip olan çevrelerin canını bayağı bir sıkacaktır…
Zira Wu, “Bari bunu yapmasaydın” dedirtecek cinsten bir kurguyla, özellikle de ikinci grupta yer alan insanların “bam teline basmış” …
Peki, Wu, ne yapmış da mı, öyle olmuş?
Ona, birazdan geleceğiz…
Fakat isterseniz önce şu “üç liseli ergeni”, biraz daha yakından tanıyalım…
• Paul Munsky (Daniel Diemer):
O, öğrenciliğin yanı sıra ailesinin restoran işinde de çalışan, aşk hayalleri kuran bir delikanlıdır…
Ama sevdiği kıza, bu aşkını bir türlü itiraf edememektedir…
• Ellie Chu (Leah Lewis):
Tren istasyonu şefi babası ile birlikte yaşayan ve doğduğu Çin’den beş yaşındayken göçerek Amerika’ya yerleşen Ellie, bu itiraf işinde Paul’e yardımcı olacaktır…
• Aster Flores (Alexxis Lemire):
Aster, Paul’ün âşık olduğu ve bir türlü açılamadığı Meksika kökenli bir kızdır…
İşte filmde bütün mevzu, bu üçlünün, (“spoiler” olmasın diye ayrıntılarına girmeyeceğimiz) birbirleriyle olan ilişkileri etrafında dönüp durmaktadır…
Tam da bu nokta da yukarıdaki uyarımıza küçük bir ek daha yapalım…
Ki, o da filmi sıradan bir “ergen eğlenceliği” olarak görüp hafife almamanız biçiminde olacak…
Çünkü sinema işine girmeden önce henüz 16 yaşındayken MIT’ye (Massachusetts Institute of Technology) kaydolabilme becerisini gösterebilen ve ardından da eğitimini Stanford Üniversitesinde Bilgisayar Bölümünde tamamlayarak Microsoft’da (Seattle) software mühendisi olarak çalışan Alice Wu’nun derdi bambaşka…
Yani dememiz o ki, tam anlamıyla bir “zekâ küpü” gibi olan ve “eşcinselliğini” de kimselerden saklama gereği dahi duymayan bu kadının anlattıklarının, hafife alınır hiçbir yanı yok…
O yüzden de “çıtır çerezmiş” gibi görünen bu Netflix filmini, verilen mesajları doğru okuyabilmek adına dikkatlice izlemenin faydalı olduğunu düşünüyoruz…
Unutmadan, “temel mesajlardan birini” kaçırmamak adına, başrol karakteri üç ergenden ikisinin profiline küçük birer ekleme yapalım:
• Ellie Chu, bir “ateist”tir…
• Babası, kasaba kilisesinin Papazı olan Aster Flores, inançlı bir Hristiyan’dır…
Şimdi bu, ne demek mi oluyor?
Bunu, yorumun girişindeki ilk soruyla birleştirerek (ve yine “spoiler” vermeden) yanıtlayacak olursak:
Wu’nun, LGBT’nin, inanç eksikliği yahut da ahlaksal düşkünlükten kaynaklanan ve tedavi ile düzeltilebilecek yanlış bir “tercih” değil de doğuştan genlere kodlanmış “biyolojik bir sonuç” olduğunu, altını kalın çizgilerle kazıyarak göstermeye çalıştığını söyleyebiliriz…
Ki, 1970’li yılların başından bu yana, “tıp bilimi” tarafından da LGBT, bu biçimde kategorize edilmektedir…
Keyifli seyirler,
ergen lise öğrencileri.. Aşıklar.. Ciddi diyaloglar.. Ama konu çok basir ergenlerin aşkı… boş bir netfix filmi daha
- En son Beyazperde eleştirileri
- En İyi Filmler
- Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler