Senaryosunu da, Aidan Chambers'ın "Dance on My Grave" (1982) isimli romanından uyarlayarak yazan François Ozon'un yönetmen koltuğunda oturduğu "Été 85 / Summer of 85", özellikle de The Cure'dan "In Between Days" (1985), Rod Stewart'tan "Sailing" (1975) ile Bananarama'dan "Cruel Summer"ı (1983) duyduğunuz an:
İçinizin büsbütün ısındığını ve o yılları ruhunuzun derinliklerinde hissedebildiğiniz bir film olarak geliyor karşımıza...
Elbette LGBT insanlara yönelik "homofobik" ön yargılara sahip değilseniz...
Yoksa; "yandı gülüm keten helva" eziyeti, bitmemecesine kuşatacaktır zihninizi...
Hatta yakacaktır da, insanlığa faydası olmamasının yanı sıra hiçbir işe de yaramayan o jöle kıvamındaki beyninizi...
Hadi gelin isterseniz çok daha fazla uzatmadan kesinlikle bayıldığımız genç yetenekler, Félix Lefebvre ile Benjamin Voisin'in "muhteşem ve cesur" bir performans sergiledikleri filmin hikayesine geçelim...
Film, o an için neden olduğunu bilmediğimiz ve elleri kelepçeli bir biçimde Yargıcın (Patrick Zimmermann) karşısına çıkartılmak amacıyla bir polisin gözetiminde koridodaki bir bankta oturan, 16 yaşındaki Alexis Robin'in de (Félix Lefebvre) bulunduğu bir adliye sahnesi ile start alır...
Ki, kıyafetlerden mevsimin sonbahar olduğunu anlıyoruz...
Muhtemelen bu bölümün ayrıntıları finalde gelecektir...
Biz yeniden bir flashback ile 85 yazına döner ve aynı Alex'in bisikletiyle giderken sahilde rastladığı arkadaşı Chris'e (Antoine Simoni), tekne ile birlikte denize açılmayı teklif ettiği ancak reddedilerek tek kaldığı başlangıç sahnesine döneriz...
Denize açılan ve bir süre öylesine uyuyakakdığı için yaklaşmakta olan fırtanayı fark edemeyen Alex, panikleyerek hem teknenin alabora olmasına hem de kendisinin suyu boylamasına yol açar...
Tam da durum çok kötü derken 18 yaşındaki David (Benjamin Voisin), Alex'in imdadına yetişiverir...
Salimen sahile varan ikili, daha yakın olan David'in evine giderler...
Alex'i oldukça sıcak karşılayan David'in annesi Bayan Gorman (Valeria Bruni Tedeschi), onu bizzat soyarak sıcak su dolu köpüklü banyo küvetine sokar...
İşi bittiğinde, David'e ait olan kuru kıyafetler ve bizzat Bayan Gorman'ın hazırladığı atıştırmalıklar ile dolu bir masa da emre amadedir...
Bu arada yaptıkları sohbet esnasında Alex'in babasının (Laurent Fernandez) bir tersane işçisi, bir yıl önce ölen David'in babası Simon'ın ise, denizcilik malzemeleri satan bir dükkanın işletmecisi olduğunu öğreniriz...
Ki o dükkanı artık, okulu bırakan David ile annesi birlikte işletmektedirler...
Neyse...
Ölüme takıntı derecesinde ilgi duyan ve bu konularda değişik makaleler de kaleme alan Alex, kendisini yetenekli bulan edebiyat öğretmeni Bay Lefèvre'nin (Melvil Poupaud) karşısındadır an itibarıyla...
Derken...
Ödünç aldığı kıyafetleri iade için Alex yeniden, kendisine aynı dükkanda beraber çalışmak üzere iş teklif eden David'in evine sonra da birlikte sinemaya giderler...
Çıkışta da David, ayakta duramadığı için yerlerde yuvarlanarak araçların altında kalacak raddede kendinden geçmiş olan bir sarhoşa yardımcı olur...
Ertesi sabah, biraz da babasının zoruyla David'i arayarak yaptığı iş teklifini kabul eden Alex, annesinin (Isabelle Nanty) ifadesiyle kendisi gece saat bir de eve dönmüşken, bayağı bir tuhaf bulsa da, David'in dört gibi evde olduğu bilgisine ulaşır ancak çok da uzatmak istemez...
Bu düşünceler ile biraz garip bulduğu David'in davranışlarını kafasında tartarak dalgın dalgın yürümekte olan Alex, 21 yaşındaki çocuk bakıcısı İngiliz Kate (Philippine Velge) ile tanışır...
Tanışır tanışmasına da, Alex'in bir an önce David'in dükkanına gitmesi gerekmektedir...
Elinde sürpriz bir motosiklet kaskı ile kendisini bekleyen David'in yanına gider de...
Ardından da David'in kullandığı motosiklet ile çılgınca eğlenecekleri bir lunaparka...
Ama o da ne?
Alex'in teknesiyle denize açıldığı Chris'e rastlayınca dudakların patlayacağı sağlam bir kavga çıkmasın mı...
Yani yine David yine vukuat...
Fakat gerek Sosyal Hizmetler Danışmanı (Aurore Broutin) ve gerekse de Yargıç, her ne kadar Alex'ten yana tavır koysalar da, Alex bir türlü David'in etkisinden kurtularak kendini düzgünce ifade edememektedir...
Bu duruma çare Bay Lefèvre'den gelir...
Alex yaşadıklarını, kağıda dökecektir...
Zira bu iş de oldukça başarılıdır...
Ve daktilosunun başına geçen Alex, başlar dökülmeye...
Dakika 36...
Geride sürprizlerle dolu yaklaşık bir 60 dakika daha sizleri bekliyor olacak...
En başta da belirttiğimiz gibi, "homofobik" ön yargılara teslim olmadığınız sürece, tadını çıkartabileceğinizi umuyoruz...
Ne de olsa bu bir François Ozon filmi...
Hem de 80'li yılların atmosferini yeterince yansıtabilmek adına 16 mm'lik kamera ile profesyonelce çekilmiş olarak...
Keyifli seyirler,