Senaryosunu da, Nicolas Bouvet-Levrard ve Simon Moutairou ile beraber yazan Yann Gozlan'ın yönetmen koltuğunda oturduğu “Boîte noire / Black Box”, havacılık sektöründe yaşanan bir çalkantının merkeze alındığı, gizemini son dakikaya kadar koruyan psikolojik bir gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan ve hangi nedenle dikkatlerden kaçtığını anlayamadığımız bu filme biraz daha yakından bakalım...
300 yolcusu ile Dubai - Paris uçuşunu gerçekleştirmekte olan "kurgusal / fictional" European Havayollarına ait "Atrian 800" tipi bir uçakta, türbülans bölgesine girilmekte olduğu ve herkesin koltuklarına oturarak kemerlerini bağlaması gerektiği anonsu yapılmaktadır...
Ancak çok geçmez ve uçak, İsviçre Alplerinin üzerindeyken yere çakılıverir...
Bu kazayı araştırmak amacıyla Fransa'daki sivil havacılık güvenliğinden sorumlu olan "Soruşturma ve Analiz Ofisi / Bureau d'enquêtes et d'Analyses (BEA)" tarafından kaza bölgesine, yirmi yıllık bir deneyime sahip olan Victor Pollock (Olivier Rabourdin) ile bir ses analisti ve bir de enkaz araştırmacısı gönderilecektir...
Elbette detaylara düşkünlüğü ile tanınan Mathieu Vasseur'dan (Pierre Niney) pek hazzetmeyen Pollock, ses analisti olarak Balsan'ı (Guillaume Marquet) tercih ederek yanında götürecektir...
Çünkü...
Bu "çünkü" nün ne anlama geldiğini öğrenebilmek için filmin son dakikalarını bekleyeceksiniz...
O yüzden devam edelim...
İkinci plana atıldığı duygusuna kapılan ve bu durumu aynı tesiste çalıştığı karısı Noémie (Lou de Laâge) ile de paylaşan Mathieu, Balsan'ın talebi üzerine kendi aracının bagajındaki malzeme çantasını ona götürürken, aralarından geçmeye çalıştığı iki araçtan Pollock'a ait Range Rover olanının ön tamponunda, ciddi bir çizilmeye sebep olur...
İşin kötüsü, aracın ön camında her şeyi kaydeden bir kamera da bulunmaktadır...
Neyse...
Yeniden kazaya dönecek olursak...
Uçağın, filme adını da veren "Kara Kutusu"na ulaşılmış ve Pollock ile Balsan'ın incelemesine alınmıştır bile...
Ama ne oldu nasıl olduysa, Pollock aniden ortadan kaybolurken yeterli bir deneyime haiz olmayan Balsan'da işin içinden çıkamamaktadır...
Bu nedenle kurumun direktörü Philippe Rénier (André Dussollier) görevi, Mathieu'ya verir...
Zira akşam 19.00'da resmi bir basın açıklaması yapılacaktır...
Ve...
Yapılır da...
Mathieu'nun tespitine göre kokpite, dikkatsiz davranan hostesin (Lorène Devienne) yaptığı yemek servisini fırsat bilen uçaktaki "cihatçı" bir terörist girmiş ve pilotlarla yaptığı kavga neticesinde de uçak, havada tek parça halindeyken dağların üstüne çakılarak darmadağın olmuştur...
Yani bu olay, oldukça basit bir intihar saldırısı eylemidir...
Terörist de, Mısır uyruklu Moqtada Sualazi'dir (seslendiren Hassam Ghancy)...
Aynı zamanda Mathieu'da artık BEA'nın Baş Analistidir...
Derken...
Uçaktaki, iş görüşmesi için gittiği Dubai'den dönmekte olan kadın yolculardan birinin kocası Philippe Reynal (Gaël Giraudeau) ile yaptığı telefon görüşmesi, yeni bir veri kaynağı oluştururken; mevzu birden bire, Birleşik Arap Emirlikleri yetkililerinin bu teröristin uçağa binmesine nasıl izin verdikleri şeklindeki, uluslararası bir siyasi polemiğe de dönüşmüştür...
Reynal'ın telefonunu alıp ofise geri dönen Mathieu, bu ses kayıtlarını patronu Rénier'ye de dinletir...
Yetmez...
Mathieu'nun karısı Noémie'nin BEA'dan ayrılıp CEO'luğunu Claude Varins'in (Aurélien Recoing) yaptığı Avrupa'nın, Airbus benzeri uçak devi Atrian şirketine hizmet veren Philippe Dorval (André Marcon) yönetimindeki ASSA'ya (Aeronautic & Space Safety Agency) geçeceğinin açıklandığı kokteyl de Mathieu'ya, yolcu bilgilerini de ulaştırmış olan ekibindeki Samir Jellab (Mehdi Djaadi) bu kez, yine telefonla arayarak uçuş esnasında Facebook'a yüklenen fotoğraf ve videolara dair haberi de verir...
Tabii saydığımız bu önemli isimlerin yanına, sürekli olarak Mathieu'yu; komplo teorileri üretmekle suçlayan "Pegase Aviation Security / Havacılık Güvenliği" şirketinin yöneticilerinden Xavier Renaud (Sébastien Pouderoux) adını da, aklınızın bir köşesinde durması amacıyla eklemiş olalım...
An itibarıyla, her şeyden kuşkulanmayı adet edinen Mathieu'nun kafası büsbütün karışmış ve bu işin içinde henüz çözemediğine inandığı bir bit yeniğinin bulunduğuna karar vermiştir...
Unutmadan, sanki yer yarılmış da içine girmişçesine birden bire ortalıktan yok olan Pollock'a da henüz ulaşılamamıştır...
Dakika 46...
En başta da belirttiğimiz gibi ne yazık ki geride sizleri, bırakın Türkiye'yi, Avrupa'daki eleştirmenlerce dahi anlaşılamaz bir biçimde ıskalanmış olan; sonuna kadar soluksuz izleyeceğinizi tahmin ettiğimiz sürpriz bir finali de bünyesinde barındıran, 83 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,