Hesabım
    2067
    Ortalama puan
    2,7
    3 Puanlama
    2067 hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    0 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    1 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.066 değerlendirmeler Takip Et!

    1,5
    3 Mayıs 2021 tarihinde eklendi
    “2067”, senaryosunu da, Dave Paterson’ın destekleriyle yazan Seth Larney’in yönetmen koltuğunda oturduğu fantastik bir bilim – kurgu filmi…

    “İnsanın aç gözlüğünün” neden olduğu iklim değişikliğinden kaynaklanan “post apokaliptik” bir ortamdan, yapılacak bir zaman yolculuğu sayesinde kurtulun maya çalışılan bir hikâyemiz ve:

    407 yıl sonraki gelecekten gelen “Send Ethan Whyte / Ethan Whyte'ı gönder” ile Ethan’ın (Kodi Smit-McPhee) babası kuantum fizikçisi Richard Whyte’tan (Aaron Glenane) kendisine miras kalan “Believ in people / İnsanlara inan” dan oluşan iki de önemli mesajımız var elimizde…

    Eğer yukarıda verdiğimiz bilgilerdeki ayrıntılara biraz dikkat edecek olursanız, senaryoda hem “insanın yol açtığı bir yıkım” gözler önüne serilirken hem de “insan ırkının birkaç yıl içinde tamamen yok olacağı bu kâbus gibi rüyadan” yine “aynı insanın gayretleriyle uyanılacağı” türde pembe bir masalın anlatıldığını hemen fark edeceksiniz…

    Ki, aslında filmden tam 2 puan birden kırmamıza sebep olan hususun bizzat kendisidir de:

    İşte bu, iç içe geçmiş olan anlamsız “çelişkiler yumağı” ile insan doğasına yönelik "Pollyannacılık" aldatmacasıdır…

    Zaten Ethan’ın bilim insanı olan ve Chronicle’daki zaman makinasını yapabilecek seviyedeki bir zekâya da sahip olan babası Richard’ın oğluna, “bilim ve bilimsel verilere güvenmek” yerine “insana inanmasını” söylemesi de çok mantıksız, manidar ve aptalcadır…

    Hele de yeryüzündeki en korkunç varlıklardan biri olan insanın binlerce yıldır tarihe not düşülmüş sabıkaları da ortadayken…

    Neyse…

    Puan olarak 1,5 vereceğimiz hemen hemen ortaya çıkmış olsa da, gelin isterseniz biraz daha yakından bakalım bu filme…

    Yıl 2067 ve neredeyse maskesiz olarak solunabilecek kalitede bir oksijen kalmamıştır yeryüzündeki atmosferde…

    O yüzden de oksijen en değerli “meta” halini almıştır…

    Yani bu durumu bile, fırsata dönüştürmeye çalışan tiplerin "Mad Max" tarzı cirit attığı kapitalist sistemin egemenliğini sürdürdüğü yer kürede…

    Filmin hemen en başlarında, Ethan’ın öğretmenlik yapan karısı Xanthe (Sana'a Shaik) ve neredeyse onun gölgesiymişçesine yanından hiç ayrılmayan arkadaşı Jude (Ryan Kwanten) ile tanışıyoruz…

    Evin dışındaki ortama ve yapay oksijene bir türlü alışamayan Xanthe çok hastadır…

    Yeraltı tünellerinde Jude ile birlikte çalışan Ethan, bir gün apar topar Chronicle’daki araştırmada (babasının yerini alan) baş sorumlu Regina (Deborah Mailman) tarafından makamına çağırılır ve görev statüsünün yükseltildiği belirtilir…

    Ve kendisinden, “Ethan Whyte'ı gönder” mesajına uygun olarak zaman yolculuğu yaparak 2474 yılına gitmesi ve yaşanılan sorunları çözecek olan “çareyi” alarak 2067’ye geri dönmesi istenilir…

    Laboratuvarda, Etnan ve Regina arasındaki konuşmalarda pek çok mevzu ve pazarlıklar yaşanmış olsa da nihayetinde Ethan bu görevi kabul ederek bir tür navigasyon görevi de üstlenen akıllı bilgisayarı “Archie” ile beraber 2474'e gider…

    Hem de paraşütsüz ve yangın söndürücüsüz olarak...

    Bu arada, yeri gelmişken daha sekiz yaşlarındayken babasının Ethan’ın koluna, (DNA testlerinde de kullanılabilecek) filmin hikâyesinde çok önemli bir yere sahip olan bir aparat taktığını da vurgulamış olalım…

    Senaryo bağlamındaki kurgu gereği:

    Ethan’ın zaman makinası aracılığı ile paldır küldür düşmek suretiyle yeni geldiği yer, bol oksijenin bulunduğu yemyeşil bir dünyadır…

    Zira tüm tahribatların başlıca tek sorumlusu olan insan denilen parazit yok olduğu için dünya, buzul çağı sonrasında olduğu gibi kendini bir kez daha yeniden üretebilmiştir…

    Fakat geride, hikâyenin Ethan’a hitaben söylenilmiş ve oldukça absürt bulduğumuz bir “İnsanlara inan” kısmı var ki, orasını da her zaman ki gibi yine sizlere bıraktık…

    Bitirmeden yorumumuza ilave edeceğimiz son husus ise, düşük bütçesine rağmen gerek oyuncuların performansları ve gerekse de başta görsel efektler olmak üzere teknik açıdan da filmin yeterince tatminkâr olduğunu ifade etmek ve “keşke senaryoda tutarlı olabilseydi” demek biçiminde olacak…

    "Olsun ben yine de izlerim" diyenlere keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top