Senaryosunu da, 3 Ocak 2014 tarihindeki prömiyeri...
Broadway'deki Samuel J. Friedman Tiyatrosu'nda gerçekleştirilen "Outside Mullingar" isimli, kendi oyunundan uyarlayarak kaleme alan John Patrick Shanley'in yönetmen koltuğunda da oturmakta olduğu "Wild Mountain Thyme"; kadrosundaki, Christopher Walken ve Emily Blunt gibi yıldız oyunculara rağmen...
Seyircinin ilgisini, yeterince cezbetmeyi başaramayan...
Sıradan bir "rom-com (romantic comedy)" olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, 5.5 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilerek; brüt 1.3 milyon dolarlık bir hasılat rakamıyla da, gişeye çakılmış olan bu bağımsız (indie) Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Film..
Tony Reilly'nin (Christopher Walken)...
"Hoş geldiniz... İrlanda'ya hoş geldiniz... Benim adım Tony Reilly... Aslına bakarsanız ölüyüm... Derler ki, bir İrlandalı hikaye anlatırken ölürse; hiç şüpheniz olmasın ki, ölümden geri dönecektir...
Vakti zamanında İrlanda'da, iki çiftlik mevcuttu...
10 yaşındaki Rosemary'nin (Abigail Coburn), annesi Aoife (Dearbhla Molloy) ve kargalara savaş açmış olan babası Chris (Don Wycherley) ile beraber yaşadığı; Muldoon Çiftliği...
Ayrıca, yolun hemen aşağısında; şimdiye dek gördüğünüz en güzel toprakta yükselen ve eşim Mary'nin (Clare Barrett), evimizi kuşatan şarkılar söylediği kendi çiftliğim vardı...
Ve üst katta da, oğlum Anthony (Darragh O'Kane); yıldızlara, 'Tabiat ana, neden beni böyle yarattın?' şeklindeki garip soruları yöneltiyordu...
Belki de sorunun gerçek yanıtı, yolun hemen aşağısındaydı...
Küçük Rosemary Muldoon... Anthony'nin, aşkıyla sersemlemişti..."
Biçimindeki...
Tüm mevzunun, odak noktasını oluşturan girişiyle başlar...
***
Yine...
O günlerden birinde...
Anthony kırlarda koşturur, bir ağacın tepesindeki Rosemary'de onu ilgi ve hayranlıkla süzerken...
***
Ona olan aşkına dair...
Üstelik de...
Yere de düşürülerek, ciddi bir hayal kırıklığı daha yaşadığında...
Babası Rosemary'i, Tchaikovsky'nin ünlü "Kuğu Gölü" (1875-76) balesindeki; hiç kimsenin, kendisini durdurmaya gücünün yetmeyeceği ve istediğini yapabileceğinden emin olduğu...
"Beyaz kuğuya" benzediğini söylemek suretiyle teselli eder...
***
Yıllar sonra...
Yağmurlu bir günde hayatını kaybeden Chris Moldoon'ı toprağa verenler arasında bulunan Anthony'nin (Jamie Dornan), annesi de ölmüş olduğu için; babası Tony ve köpekleri Flossie ile birlikte...
Çiftlik evinde yaşadığını görüyoruz...
***
Derken...
Aynı günün akşamında...
Dul kalmış olan Aoife; kadim komşusu Tony ile oğlu Anthony'e, evlerinde şöyle bir uğrayarak...
Aralarında laflarlarken...
Babasından yadigar kalan, piposunu tüttürmekte olan Rosemary (Emily Blunt) ise; soğuk ve bardaktan boşanırcasına yağmakta olan yağmura aldırmadan, ahırın önündeki çatının altında bekleyebilmektedir...
***
Bu arada...
Laf lafı açıp da konu, miras hususuna geldiğinde...
Tony'nin çiftliği, toprakla arası çok da hoş olmayan oğlu Anthony'e bırakmaya...
Pek de gönüllü, olmadığını anlıyoruz...
***
Ki, Tony'nin bu açık itirafı...
Hem Anthony'i hem de Aoife'yi, ziyadesiyle şaşırtmıştır...
***
Neyse...
Anthony, Rosemary'i de...
Eve davet etmek üzere yanına gittiğinde...
Aoife'nin ısrarı neticesinde Tony, ağzındaki baklayı çıkartıverir...
***
Şöyle ki...
Tony, ölmüş karısı Mary'nin nikah yüzüğünü; tamı tamına üç yıl önce oğluna vermiş...
Ama...
Müzmin bir bekar gibi yaşayarak, çiftçilikten çok gölde balıkçılık yapmayı benimseyen Anthony; herhangi bir evlilik girişiminde bulunmamış...
***
Ve Tony'nin...
Bu bağlamdaki, en büyük endişesi de...
Eğer Anthony bu tutumunu, sürdürmek de ısrarcı davranmaya ederse; 121 yıldır Reilly ailesinin mülkiyetinde olan bu çiftliğin, Anthony'den sonra sahipsiz kalacak olmasıdır...
***
Elbette...
Tony'nin, yakalamışken Aoife'ye söyleyecekleri; Anthony ile sınırlı değildir...
Onun için, bir diğer sorun da...
Çiftliğinin kapısının önündeki, Muldoon ailesine ait olan küçük toprak parçasının...
Özellikle de yağmurlu havalarda...
Kendileri açısından, giriş çıkışları zorlaştırmasıdır...
***
İşte o yüzden de...
Bugüne kadar inat edip de, kendisine satmaya yanaşmayan kocası Chris; artık öldüğüne göre...
Aoife'den, o satışı...
Yapmasını istemektedir Tony...
***
Fakat bu imkansızdır...
Çünkü o toprak parçasının, 10 yaşına girdiği yıldan bu güne kadar ki tek sahibi; bizzat Rosemary'nin kendisidir...
***
Sebebine gelince de...
O toprak parçası...
Henüz çok küçüklerken, Anthony'nin; kendisine aşık olan Rosemary'i, arkadaşları Fiona'nın (Anna Weekes) gazına gelerek düşürdüğü yer olmasıdır...
***
Ki...
Aslına bakılırsa, her ne kadar Anthony halen ilgisiz davransa da...
Rosemary'nin, Anthony'e olan sevgisinde; hiçbir değişme olmadığı gibi, tutkusu daha da derinleşmiştir...
***
Çok geçmez Tony'e...
Çiftliği, kendisine satmayı planladığı ve neredeyse de anlaşmış olduğu; Amerika'daki yeğeni Adam Reilly'den (Jon Hamm)...
Kendisinin, yetmiş beşinci doğum yıl dönümünde...
İrlanda'ya, babası Frank (Tommy O'Neill) ile birlikte yapacağı ziyaretten söz eden bir mektup gelir...
***
Duydukları karşısında...
Çılgına dönerek, camı çerçeveyi indiren Anthony'nin; bu satışın önüne geçebilmesi amacıyla yapması gereken yegane şey...
Bir an önce evlenerek...
Babasının, Reilly adının süreceğine ikna edilmesinin sağlanmasıdır...
***
Hem de zaten Rosemary...
Anthony'den gelecek, böylesi bir evlilik teklifini...
Dünden hazır, oturmuş yıllardır bekliyorken...
Dakika 29...
***
İşin sonunun nereye varacağının, ta en başından belli olduğu filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; bir ara, sanki bir sürpriz gelişme yaşanacakmış gibi görünse de...
"Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine..." dedirten klişe masal bitim sözcüğünü akıllara düşüren...
Zaman israfından ibaret, 74 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,