Senaryosunu da yazan Gaspar Noé'nin yönetmen koltuğunda oturduğu, çakma belgesel (mockumentary) lezzetindeki “Lux Æterna / Lux Aeterna”; orta çağda yakılarak öldürülen cadılar hakkında çekilmek de olan bir filmin, vakti ve yeri de meçhul bir set de, o setin patronu olan yönetmenin önce otoritesini ve ardından da kontrolü yitirmesi halinde yaşanacakların, "ti" ye alınarak sahnelendiği bir "dark comedy / kara mizah" olarak geliyor karşımıza...
Yoksa gerçekten de cadılar ile alakalı bir mevzu mevcut değil, 18 Mayıs 2019 tarihinde Cannes Film Festivalinde yarışma dışında gösterime sunularak izleyici ile buluşturulan bu filmde...
Peki, ne mi var?
Eğer daha önce bir film setinde bulunmadıysanız, sahiden olabileceğine inanacağınız aşağıda sıralayacaklarımız...
Bu arada sinema bilgimizi biraz yoklayarak, Noé dışında kimler imza atabilirdi böylesine "absürd" ve "şahane" bir çalışmaya derken aklımıza gelen ilk isim 95 yaşında olmasına rağmen halen aktif olan “büyük usta” Mel Brooks oldu...
Saygılar bizden, bu Usta'ya gelsin...
Hazırsanız, hadi başlayalım o zaman...
Başrol karakterleri Béatrice Dalle ve Charlotte Gainsbourg'un sohbetleri esnasında, “Genocide / Soykırım” dan türetilmiş "Sexocide" yani cadıların soykırımı deyiminin yanı sıra kulak memesini deldirmenin de cadılık işareti olduğunu öğreniyoruz...
Çenesi bayağı bir düşen Béatrice, yönetmenlerden yapımcılara, erkek oyunculardan teknik ekip çalışanlarına kadarı ile yaşadıklarından aklında kalan deneyimlerini anlatıyor, nezaketini bozmayarak sakin bir biçimde şarabını da yudumlayarak kendisini dinleyen Charlotte'a...
Derken film ile hiçbir alakaları bulunmayan ve geçerken öyle bir uğrayan Félix Maritaud ile Karl Glusman'da onlara katılır...
Félix'inkini bilmesek de zaten Karl'ın tek derdi, para bulması durumunda çekeceği ilk uzun metrajlı filminde oynaması için Charlotte'u ikna edebilmektir...
(Yapımcı) Yannick Bono ve (yönetmen) Maxime Ruiz arasındaki konuşmadan, Béatrice gibi bazı oyuncuların kaprislerinin yapımcıları çileden çıkarttığına dair bilgiden de haberdar oluyoruz...
Bu durumda yapılması gereken tek şey, Tom Kan tarzındaki adamları Béatrice'in peşine takarak sözleşmeye aykırı hareketlerini yakalamak ve ardından da kovmak olacaktır...
Neyse...
Makyajcısından ışıkçısına ve hatta kendi özel odaları olmadığı için herkesin önünde soyunup dökünmek zorunda kalan figüranlarına kadar oradan oraya koşuşturan diğer ekip üyelerinin de mevcut olduğunu belirtelim film setinde...
Tabii "zurnanın son deliği" olarak Cinematic Eye dergisinin muhabiri örneğinde olduğu gibi basın da eksik değil bu keşmekeşin içinde...
Elbette bazıları yıldız olduğu kadar insan da olduğu ve özel hayatları da bulunduğu için aynen Charlotte'un, küçük kızının başına gelenler hakkında telaşlanması gibi hususları da atlamamış Noé...
Bitmedi ama şu ana kadar gördüklerimizi kısaca özetleyecek olursak; filmi izlediğiniz tam 51 dakika boyunca, fazlasıyla "lüks" kaçtığını düşüneceğiniz "sonsuz" bir kaosa tanıklık ediyor olacaksınız...
Ki, "Climax" (2018) den de aşina olduğumuz ve artık bir Noé klasiği haline gelmiş olan renk, ışık ve müzik cümbüşü, bu filmde de kendini fazlasıyla hissettirecek sizlere...
O nedenle de, "armut piş, ağzıma düş" tarzı kolay hikayeler yerine "beyni yakarak" zihni zorlayan konulu filmlerden hoşlanan sinemaseverlere, Noé'nin bu son filmini de hararetle önereceğiz...
Keyifli seyirler,