“Countdown”, senaryosunu da yazan Justin Dec’in yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmi…
Amerika, İngiltere ve Kanada’da eş zamanlı olarak 25 Ekim 2019 tarihinde vizyona giren filmin, 5.3/10 (7.713 oy) ve 3.9/5 (2.444 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 4.0/10 (63 yorum) ve 31/100 (16 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, oylamaya katılan sayılarının düşük olması nedeniyle doğru fikir vermekten oldukça uzak…
O nedenle bizde, korkunun “paranormal” alt kategorisinde yer alan “doğaüstü güçler” yahut da “şeytan – iblis – cehennem” türleri içinde tanımlanabilecek olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun için de 6.5 milyon dolarlık mütevazı sayılabilecek bir bütçeyle çekilen ve 41.6 milyon dolar gibi hiç de fena sayılmayacak bir hasılat rakamına ulaşmış olan filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, finalinde “Countdown 2” ile devam müjdesi de verilen seyri kolay bir gençlik film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Evet, geriye doğru ilerleyen bir sayaç gibi çalışan ve insanlara ölecekleri tarihi, yıl, ay, gün, saat, dakika ve saniye ayrıntısı ile bildiren ve yüklenildikten sonra silinmesi de imkânsız olan bir cep telefonu uygulamasının neden olduğu olayların anlatıldığı hikâye son derece mantıksız…
Ya da, daha doğru bir ifadeyle, hayatın olağan akışına aykırı olduğu için son derece “Uçuk”…
İyi de, yaşanmış gerçek olaylardan uyarlanmış olanları (dikkat edin ilgi çeksin diye yapımcılarca “gerçek” olduğu iddia edilenler demiyoruz) dışında hiç mantık abidesi bir korku filmine rastladığınız oldu mu bugüne kadar zaten…
Hele de, bu filmde olduğu gibi işin içine kiliseler, rahipler, haçlar, şeytanlar vs. tarzında inanç sömürüsü de sokulduysa…
O nedenle, kimse kusurumuza bakmasın ama konularındaki benzerliklere karşın “The Conjuring Universe / Conjuring Evreni” içinde yer alan filmlere ayılıp bayılıp da, saçma olduğu gerekçesiyle bu filmi kötülemeyi pek gerçekçi bulamıyoruz…
Tamam, biz de insana, “Vay anasını be!” dedirten bir hayret silsilesi içinde izlemedik filmi… Fakat bir de baktık ki, mevsim meyvelerinden oluşan kocaman bir tabak atıştırmalıkla bir demlik dolusu çayı, geçip giden 90 dakikalık süre içinde tamamen tüketivermişiz…
Bunun gibi orta seviye bir film için yeterince iyi iş çıkarttıklarını düşündüğümüz oyuncu kadrosunun yapısına ve performanslarına da uzun uzadıya değinmeyeceğiz… Ancak bu filmde de, Dr. Sullivan karakterini canlandıran Peter Facinelli için “Doktorluk sanki ona yapışıp kalmış” demeden de geçemeyeceğiz…
Bütün bunların dışında, filmde özellikle beğendiğimiz iki şey vardı:
Bunlardan ilki, “Silent Hill: Revelation” (2012), “Annabelle: Creation” (2017), “The Nun” (2018), “Crawl” (2019) ve Shazam! (2019) dan da tanıdığımız görüntü yönetmeni Maxime Alexandre’ın mahareti diğeri de, Stargate Studios teknisyenlerinin abartıya kaçmadan gerçekleştirdikleri görsel efektlerdi…
Belki biraz tarzımızın dışında olacak ama tek bir “spoiler vermeden” buraya kadar yazdıklarımızın tamamı, zımnen de olsa ikisini de içerdiği için filme ilişkin hem ilk tespitimiz hem de ilk önerimiz olsun… Artık ayrımı gönlünüze göre siz kendiniz yaparsınız…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 2,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, çok büyük beklentilere girmeden, “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 16 Ocak 2020 günü saat 22.07’de yazılarak paylaşılmıştır...