Senaryosunu da kaleme alan Sean Ellis'in, yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "The Cursed"; gizemini sonuna kadar koruyan, fantastik bir korku gerilim olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, yeşil perde ve görsel efekt teknolojileriyle başarılı makyaj uygulamalarının yanı sıra zorluk derecesi yüksek sahnelerindeki koordinatörlüklerini; Georges Branche, Philippe Guégan ve Nathalie Pujol'un üstlendikleri dublör oyuncuların performanslarına yaslanılarak çekilen, bu bağımsız (indie) Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
- 1917'de Somme Cephesi, Fransa -
Karşılıklı siperlerde konuşlanmış Fransız ve Alman birlikleri arasındaki, şiddetli çarpışmalar neticesinde...
Çok doğal olarak, ölümlere ilaveten...
Yaralanmalar da yaşanırken...
***
Yaralananların tedavileri de, söz konusu birliklerin...
Sahra hastanelerindeki, doktor ve hemşirelerce yapılmaktadır...
***
İşte bunlardan birisi de...
Karın bölgesinde, üç mermi bulunan ve "spoiler" oluşturmaması gayesiyle...
Boynundaki künyede, adının yazılı olduğu bir Fransız yüzbaşısına (Alun Raglan) ilişkin olarak gerçekleştirilecek...
Ama...
Başarısızlıkla neticelenecek, bir hayat kurtarma operasyondur...
***
Ve...
Mermilerin, üçünü de çıkartan Dr. Bernard (Oisín Stack)...
Çocukluk günlerindeki anılardan kalma...
Tekerleme biçimindeki bir şarkıyı mırıldanmakta olan yüzbaşının bedeninden, Alman ordusuna ait olmayan ve o an için nereden geldiği de bilinmeyen...
İrice bir "gümüş" mermi daha tespit ederek çıkartacaktır...
***
- 35 yıl önce -
Haylazlıklar yapan, 7-8 yaşlarındaki Edward Laurent'in (Max Mackintosh); ablası Charlotte'u (Amelia Crouch) peşinden koşturduğu yıllarda...
Anneleri Isabelle Laurent (Kelly Reilly), yardımcı kadın çalışanlar ve kahya ile beraber...
Evi, çekip çevirirken...
Kasabanın önde gelenlerinden olan babaları, Seamus Laurent (Alistair Petrie) ise; malikanenin arazisinde, tavşan avlamakta...
***
Ve...
Böylece de, günlerini gün etmektedirler...
Bu, doğuştan ayrıcalıklı insanlar...
***
Derken...
Laurent'ler ile diğer arazi sahiplerinin...
Ortaklaşa kullandıkları bölgenin ortasına...
Mülkünün, kendilerine ait olduğunu iddia eden...
Yaşlı bir kadının (Pascale Becouze) liderlik ettiği, bir grup çingene...
Atlı arabalarıyla çıkıp gelerek, kamp kurar...
***
Ve böylelikle de...
Kendi payları azalacak olan, mevcut toprak sahiplerinin...
Ağızlarının tadını da kaçırmış olurlar...
***
Ardından da...
Hisselerinden feragat etmemek de, son derece kararlı olan bu feodal beyefendiler...
Seamus'un malikanesinde toplanarak...
Yerleşmeye kalkıştıkları toprakları, derhal terk etmeleri için teklif edilen parayı kabul etmeyen bu insanların...
Aynı parayla, silahlı adam tutularak...
O topraklardan, zorla çıkartılmalarına karar verilir...
***
Öyle ki...
Yaklaşmakta olan tehlikeyi, önceden sezerek...
Sikkeleri, eriterek dönüştürttüğü...
Gümüş dişlerden oluşan, bir damak yaptıran...
***
Ve onu, ağzına takarak...
Kendisini yakalamaya çalışanları ısıran...
Kamp sakinlerinin, yaşlı lideri kadın ile; kampın demircisi (Jicey Carina) dışındaki herkes...
Acımasızca vurularak öldürülür de...
***
Elbette...
Canlı ele geçirilen demirci ve yaşlı kadın ile de işleri henüz bitmemiştir, bu kasaba eşrafının...
***
Onlardan...
Ellerini ve ayaklarını kestikleri demirciyi, bir kazığa oturtarak...
Korkuluk şeklinde asarlarken...
Kendilerini "lanetleyen (cursed)"...
Yaşlı kadını da, eline verdikleri gümüş dişli damak ile beraber...
Diri diri, toprağa gömerler...
***
Çok geçmez...
Bu lanetli kasabanın merkezindeki oteline...
Yağmurlu bir gecede, kendi için konaklayacak bir oda isteyen...
Kurt adamlara karşı kullandığı, "gümüş" mermileriyle ünlü John McBride (Boyd Holbrook) adındaki bir patolog, çıkıp gelir...
***
Ve gelir gelmez de...
Resepsiyondaki barmene (Christopher Craig)...
Çingeneleri soran McBride ile yakından ilgilenen polis Teğmeni Alfred Moliere (Nigel Betts)...
Kasabanın son patoloğu da, koleradan öldüğü için...
Kendisine iş teklifinde bulunur...
***
Bu arada yeri gelmişken...
Korkulukta asılı demirci ile canlı canlı gömülen yaşlı çingene kadının...
Kasabadaki diğer çocuklar gibi...
Charlotte ve Edward'ın da rüyalarına girerek, onlara karabasanlar yaşattıklarını da belirtmiş olalım...
***
Ki...
O çocuklardan birisi olan Timmy'de (Tommy Rodger)...
Korkuluğun dibindeki mezarı kazarak çıkarttığı ve o sebeple de...
Yaşlı çingene kadının...
Gömülürken dilediği laneti başlattığı, gümüş dişli damağı ağzına yerleştirmek suretiyle...
Edward'ı boynundan ısıracak...
***
Fakat...
Tedavisi için çağırılan Dr. Marchall (Paul Bandey)...
Çok daha farklı bir yorumla...
Edward'ın, bir tür vahşi hayvan tarafından ısırıldığını...
O yüzden de...
Mikrop kaparak, ateşlendiğini ifade edecektir...
***
Ancak...
Gecenin ilerleyen saatlerinde...
Durumun, hiç de böyle olmadığı anlaşılırken...
Charlotte'un gözleri önünde, başka bir yaratığa dönüşerek...
Evden kaçan Edward, kayıplara karışacak...
***
Ve...
Oğlunu bulması için Seamus, Teğmen Alfred Moliere'i malikanesine davet ederken...
O da yanına, John McBride'ı da alıp...
Öyle gidecektir...
***
Anlatımımızı sonlandırmadan...
Hemen...
Şunu da ekleyelim ki...
Kendisi de hunharca öldürülecek olan Timmy, Edward'ı ısırdığını anımsamamakta...
***
Ve...
Gümüş dişleri, Musevilerin...
İsa Mesih'i kendilerine teslim etmesi amacıyla Yahuda'nın eline saydıkları 30 gümüş paraya benzeterek...
Hepsinin sonlarının, kötü olacağı görüşünü de taslamaktadır...
Dakika 35...
***
"Kurt adam" efsanesi ile bir yere ulaşılmasının asla mümkün olmadığının...
Binlerce yıldır aşikar olduğu...
Ortadoğu kökenli İbrahimi dinlere dair istismara da, sıklıkla başvurulan filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; sürpriz bir finali de bünyesinde barındıran, 76 dakikalık...
Ziyadesiyle kanlı bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,