Senaryosunu da yazan Ben Falcone'nin yönetmen koltuğunda oturduğu "Thunder Force", süper güçlerin Chicago sokaklarını birbirine kattığı bir aksiyon komedi olarak çıkıyor karşımıza...
Oyuncu kadrosunun yapısı ile dikkat çeken bu Netflix filmi için profesyonel sinema eleştirmenleri arasında oldukça farklı görüşler mevcut...
Örneğin The New York Times'dan Jeannette Catsoulis ile Los Angeles Times'dan Jessica Kiang, 100 üzerinden 20 verirlerken, Elements of Madness'dan Douglas Davidson, 5 üzerinden 3,5 , Screendaily'den Fionnuala Halligan ise 5 üzerinden 3 vermişler...
Yani sinema dünyasında film üzerinde bir "iyi" - "kötü" mutabakatı söz konusu değil...
Hadi gelin isterseniz bizde her zaman olduğu gibi filmin konusu üzerinden kendi yorumumuzu yaparak vereceğimiz puanı hesaplayalım...
Hikaye bu ya; 1983 Mart'ında, dünyaya ve dünya nüfusuna, bazı insanlarda genetik dönüşüme sebep olan yıldızlar arası kozmik ışınlar çarpar ve bu insanlardan çok az miktardakinin, özellikle de sosyopatlığa genetik yatkınlığı bulunanların süper güçlere sahip olmalarına yol açar...
Ve bunlara, gerçekleştirdikleri hukuk dışı kaotik eylemler dolayısıyla "Zalimler" adı verilir...
Ki Emily Stanton'ın (Tai Leshaun) annesi (Mikia Jeter) ve babası da (Henry Bazemore Jr.) bu acımasız "Zalimlerin" kurbanı olmuş olup, Emily'nin onları durdurmaya yemin etmesine neden olmuşlardır...
Bu arada sınıflarındaki Emily'e tebelleş olan Walter (Damon Jones) meselesinin çözüme kavuşturulmasının sonrasında, ergen yaştaki "zeka küpü" Emily ile "eli maşalı" Lydia Berman'nın (Mia Kaplan) dostluklarına da tanıklık ediyoruz...
Üstelik Emily'nin hayatlarını kaybeden genetikçi ebeveynlerinin de öldürülmeden önce normal insanlardan "Süper Kahramanlar" yaratmayı planladıklarını öğreniyoruz...
Beş yıl sonra da lisedeyken, genetikçi olarak annesi ile babasının yarım kalan projelerini tamamlamayı kafasına koymuş olan Emily'nin kendini derslerine vermesi yüzünden Emily - Lydia ikilisinin araları açılır...
Daha doğrusu Lydia, Emily'i terk eder...
Aradan uzun yıllar geçer...
Forklift operatörlüğü yapmakta olan Lydia, vardiyasını tamamlayıp evine giderken polislerle çatışmaya girmiş olan banka soyguncusu Zalimlerden Laser'a (Pom Klementieff) rastlar ve kendini onun saldırısından zorlukla kurtarır...
Derken yemek için mekanına uğradığı Frank'ten (Kevin Dunn), lise buluşmasına davet etmek üzere Emily'nin telefon numarasını alır ve davet SMS'ini de gönderir...
Aynı günün akşamı lise buluşmasının düzenlediği bardaki TV'den verilen "Flash Haber de" Lydia, aynı Laser'ın bu kez, rakibi Rachel Gonzales'in (Melissa Ponzio) karşısında Belediye Başkanlığına aday olan nakliyeci William "The King / Kral" Stevens'a (Bobby Cannavale), mitinginde saldırı düzenlediği haberini duyar...
Bekleyerek daha fazla zaman yitirmek istemeyen Lydia, bizzat Emily'nin her yerinde "Stanton 4.0" yazan görkemli bir plazadaki iş yerine gider...
Kendisini, laboratuvarının bulunduğu kat da kabul eden Emily, Lydia'nın içmekte olduğu birası üzerine dökülünce, hiçbir şeye dokunmamasını tembihleyerek kıyafetini değiştirmek amacıyla kısa bir süreliğine oradan ayrılır...
Ancak Lydia'nın ortalığı karıştırmasına bu süre fazlasıyla yetecek ve yanlışlıkla dokunduğu bir düğme yüzünden "Süper Kahraman" dozunun ilkini alır...
Tabii bu uygulamanın, diğer aşamalar ile devam etmesi gerekmektedir...
Zira tersi bir durumda, parçalarına ayrılarak ölmesi kaçınılmazdır...
Bunun içinde bina da kendisine tahsis edilen oda da kalacak ve aralarında Emily, Emily'nin on beş yaşındaki kızı Tracy (Taylor Mosby), Allie (Melissa Leo) ve Jessie'nin (Tyrel Jackson Williams) bulunduğu ekiple işleme otuz üç gün boyunca devam edilecektir...
Elbette Lydia için iğnelerle devan eden bu kür ve eğitim seansları, Emily için haplarla sürdürülecektir...
Ta ki, her ikisi de yeterince güçlenene kadar...
Nihayet kendilerine "Thunder Force" ismini vererek yola koyulacakları o gün de gelir ve çatar zaten...
Dakika henüz 43...
Geride beklenmedik sürprizlerin de bulunduğu 60 dakikalık bir "gırgır şamata fırtınası" sizleri bekliyor olacak...
Yeter ki, çok büyük beklentilerle ekran başına geçmeyin ve sinema sanatının, aslında basit bir "hayal satma işi" olduğunu aklınızdan çıkartmadan, mantık hatalarına da takılmayın...
Keyifli seyirler,