Başkentin göbeğinde bir yalnız Leopar…
Yazar: Duygu KocabaylıoğluDünya prömiyerini 46. Toronto Film Festivali’nde yapan – hatta ilk ödülünü de (FIPRESCI Jüri Ödülü) bu festivalden alan - Anadolu Leoparı sonbahar-kış sezonundaki festival turundan sonra, biraz da gecikmeli olarak bu cuma vizyonunda seyircisi karşısına çıkıyor. Türkiye’den de tartışmalı bolca ödül toplayan yapım gösterime giriyor girmesine ama, “bir ödüllü festival filmi daha vizyonda aradığını bulamadı” hüsranı yaşayacağı muhtemel. Peki neden?
Şahsımın da festival maratonu içerisinde 32. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde seyretme şansını bulduğu yapım, Emre Kayış’ın hem yazıp hem yönettiği ilk uzun metrajlı işi. Yurtdışında aldığı sinema eğitimi sonrası kısa filmleri ile tanınan ve Çevirmen ile gezmedik ve ödül almadık kısa film festivali bırakmayan Kayış’ı aslında dijital platformdan da tanıyoruz. Blu TV yapımı Alef dizisinin senaryosunu sırtlayan Kayış, dizinin yayın döneminde de, bu yapımın aksayan senaryo akışı ve özellikle yapay duran diyaloglarından dolayı eleştiri oklarının hedefi olmuştu. Peki, bir daha soralım bu eleştiriler haksız mı? Ve eleştirinin amacının “bir işi üreten insanı asıp, kesip, yargılamak” değil de yanlışı işaret edip bir sonraki adımda daha iyisine yöneltmek olduğunu ne zaman algılayacağız ve ne zaman kültürel olarak özümseyeceğiz? Belki ‘Anadolu Leoparı’na getireceğimiz eleştiriler bir sonraki işte hammadde olur, kim bilir?
Anadolu Leoparı, geçmişteki ihtişamlı günlerini geride bırakmış ve şehrin ortasında pul pul dağılmak üzere olan bir hayvanat bahçesi ile yapıyor açılışını. Kamyonete bindirilip başka hayvanat bahçelerine – ya da meçhule?- gönderilen hayvanların hüzünlü ironisine, bu bahçeye ömrünü adamış olan müdür Fikret Bey’in (Uğur Polat) hüzünlü ve çaresiz bakışları henüz filmin açılışında ekleniyor. Bahçenin dağılmasıyla birlikte sanki Müdür Bey’in de ruhunu çekip almışlar içinde; artık yaşasa, var olsa ne yazar, yaşamasa ne? Tüm bu planlı (hayvanat bahçesi çoktan özelleştirilmiştir ve yeni sahibi Araplar tarafından eğlence parkına dönüştürülecektir) ama bilinenin darmaduman edildiği bu kaos ortamında hayvanat bahçesinin uzun yıllardır sakini olan -ve nesli tehlikede bir tür olan- Anadolu Leoparı ‘bir sorun’ olarak durmaktadır. Hikayelerinin en başından beri yarenlik ettiği Leopar’ı alacak uygun başka bir bahçe bulamayan Fikret Bey, yaşadıkları içerisinde bir karar alır, bir hamle yapar; ve film esas buradan sonra başlar… Mı? Maalesef, hayır!
İçerisine zeki biçimde politik eleştiri de döşenen iyi bir fikir ve Uğur Polat gibi gerçekten usta bir oyuncu, nasıl böylesine yorucu yönetmenlik tercihleri ile heba edilir, insan bazen gerçekten inanamıyor sayın seyirciler. Sanki senaryo hayvanat bahçesinin ve aslında kendisi Anadolu Leoparı olan Fikret Bey’in dağılmasına eşlik edermişçesine pul pul elimizde, perdede dökülüyor. Bu kadar güçlü bir baş karakter fikrinin sıkışmış iç dünyasını anlatmak için filmin genel temposunun da bu kadar düşük, anlatım dilinin bu kadar ağır aksak ve asık suratlı olması şart mı? Bu fiziki tabirlerin hepsini oyuncu ustalıkla sırtlarken, senaryonun seyirciyi filmin içinde tutması gerekmez mi? Ağır açılışı sonrası bize şaşırtıcı bir çatışma yaşatan yapım, heyecanı ve merak unsurunu bir nebze yukarı tırmandırdıktan sonra geri kalan 70-80 dakika boyunca “herhâlde artık(!) şimdi bir şeyler olacak?” mış gibi yapıp seyir zevkine dair neredeyse hiçbir şey sunmazken, senaryonun asli unsurlarından olan hikayeyi diri tutma ve ana öyküyü yan öykücüklerle destekleme noktasında da baya bir sınıfta kalıyor. Tam Gamze (İpek Türktan) ve Nevzat (Ege Aydan) karakterleri seyirciye bir şeyler verecek zannediyoruz ama bu hafif tansiyon da havada ve yarım kalıp, filmin olmamışlığını ‘tamamlıyor’ adeta.
Genelde film seyretmeye tam not 5 ile ve hiçbir şey olmasa kamera arkasında emek verenlere duyduğum saygı ile başlarım. Fakat çok üzgünüm ki bu yapımın “İlk film için bu kadarcık kusur olur” diyebileceğim bir yanı yok; filmin kendisi bu kadar kötü organize edilmiş ve kurgulanmışken, farklı festivallerde aldığı en iyi sanat ya da görüntü yönetimi ödüllerine de bir anlam veremiyorum açıkçası, jürilerden affımı dilerim.
Toparlamak gerekirse, Anadolu Leoparı benim için uzun zamandır ilk kez bir yerli filmin sonunu zor getirdiğim bir deneyim oldu. Bu kadar bol ödüllü ‘görünen’ bir festival filminin hiç mi iyi yanı yok? 2 yıldız Uğur Polat ustanın hatırına zaten… Belki Ankara seyircisini vizyonun ilk haftasında çekebilir, ama hepsi bu…