Beyazperde
Hesabım
Ortalama puan
2,7
10 Puanlama
Issız Ev hakkında görüşlerin ?
5
0 Eleştiri
4
0 Eleştiri
3
2 Eleştiri
2
2 Eleştiri
1
1 Eleştiri
0
0 Eleştiri
Sırala
Filtrele:
Hepsi
Film vakit geçirmek için iyi çoğu çin filminden iyidir ama ilk yarıda bişey yok duş,yemek,yürüyüş,jakuzi,uyku vb ve 2. Yarının yarısı da bu, en sonda katil hepsini öldürüyor sonunda ne oldu bee diyip çıkıyonuz 30 lira verip sinemada izlemeye değmez ama anlattığımı merak edip detaylı izlemek isteyenler the rental full HD izle diyip sitelerden izlerler ama pek tavsiye etmem vakit öldürmek isteyenler izlerler
Filmin konusu klasik, ilerleyişi bildiğimiz gibi. Fakat senaryonun belli bir amaca bağlan(a)maması filmi kötü yapıyor. Daha iyi olabilirdi.
Haksızlık yapılmış kötü bir film değil ortalama. Son zamanlarda çıkan %60 filmden iyi, film kendi türünde klasiğin dışında ufak bir şaşırtmayla ilerliyor. Katil biraz daha farklı işlenmeye çalışılmış. Film konusu devam filmiyle iyice açılıp ana karakterin teması işlenecektir. Korku filmi demek biraz zor yinede Gerilim/Korku dalına giriyor iyi seyirler.
“The Rental”, senaryosunu da, Joe Swanberg ile birlikte yazan Dave Franco’nun yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmi…
Sinemada Franco denilince konuyla yakından alakalı olan herkesin aklına hemen James Franco adının geldiğini biliyoruz…
Ki zaten bu Franco’da, onun küçük biraderi…
Ve bu filmdeki gözle görülür başarısı ile de boynuzun kulağı aşabileceği hususundaki ilk emareleri de vermiş bize…
Tamam, belki filmde 88 dakika boyunca, “tir tir” titremiyorsunuz…
Ancak kendilerine fazlaca güvenen ve çokbilmiş şımarıklıktan da asla taviz vermeyen “şehirli dört züppeyi” hem daha yakından tanıyıp hem de kendilerine yakışan çılgınlıklarına da tanık olduğumuz ilk 50 dakikalık bölümün ardından, müthiş bir kan banyosu başlıyor…
O andan itibaren artık sanki “The Rental”ı değil de, Michael Myers veya Jason Voorhees’li klasik bir “slasher” izlemeye başlıyormuş gibi oluyorsunuz…
Hele eli çekiçli bu manyağın:
Kurbanlarından birinin kendisiyle mücadele ederken suratına sapladığı delici bir aleti, hiçbir acı belirtisi dahi göstermeden ve hatta önüne katıp kovaladığı kurbanının yüzüne bakarak;
“Beni kesinlik alt edemezsin, bunu aklından çıkart” dercesine dehşete düşürerek, öylesine çekerek çıkarttığı bir sahne var ki, sonuna kadar kimliğini öğrenemesek de, ciddi anlamda “mental” problemleri olan biri olduğuna dair herhangi bir şüphemiz de kalmıyor…
Elbette deli ve “takıntılı” olduğu kadar oldukça zeki de, bu teknoloji tutkunu manyak…
Peki, nerelerden geliniyor bu uç noktalara?
Olaylar, Charlie (Dan Stevens), karısı Michelle (Alison Brie) ve erkek kardeşi Josh (Jeremy Allen White) ile Josh’ın kız arkadaşı Mina’nın (Sheila Vand), bir hafta sonu kaçamağı için okyanus manzaralı ultra lüks bir evi kiralamaya karar vermesi ile başlıyor…
Bu dörtlünün yaşadıkları ilk gerginlik, evin gerçek sahibinin kardeşi olan Taylor (Toby Huss) ile olan “ırkçılık” kaynaklı küçük bir sürtüşme oluyor…
Ki, ileri de görüleceği gibi aslında bu sadece deve de kulaktır…
Fakat bu durum, dörtlünün gözünde Taylor’ı, başlarına gelebilecek her türden kötülüğün ana faili yapmaktan da alı koyamıyor…
Hâlbuki bir bilseler, evin dört bir tarafını gizli kameralarla donatmış olan bir manyak, 24 saat onların her hareketini izliyor ve bu konuda yapılması gereken tek şey de, asla buna aldırmamak yahut olmadı anında evi terk etmek…
Zira onun “takıntısı” da, budur işte…
Yani onun gözünde, oynanan oyunu fark ettiğin ve önlem almaya kalkıştığın an, “oyunbozanlık” yapmış oluyorsun…
E, tabii böyle olunca da, haliyle öldürücü olabilecek kadar “sert” bir biçimde cezalandırılman gerekiyor…
İşte hikâyedeki odak noktası da bu…
Muhtemelen bu “röntgenci” manyağın kimliğini, ancak sabırsızlıkla beklediğimiz “devam filminde” öğrenebileceğiz…
Hani eminiz, çok da gecikmeyecektir bu…
Çünkü “The Rental” ın, profesyonel sinema eleştirmenlerinden aldığı parlak yorum ve puanlar, bir korku ve gerilim filmi için fazlasıyla teşvik edici…
Bitirmeden ekleyeceğimiz son husus, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan bu harika “tek mekân” filminde yaratılan karanlık ve boğucu atmosferin, her türlü övgüye değer olduğu biçiminde ...
Belki, yine klasik bir laf olacak ancak diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sinema sanatına yaraşır; “emek ve bilgi verilerek” yazılmış bir başka kapsamlı yorumda yeniden buluşmak üzere, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, yapılacak olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “muhakkak bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 30 Temmuz 2020 günü saat 02.08’de yazılarak paylaşılmıştır...
Sinemada Franco denilince konuyla yakından alakalı olan herkesin aklına hemen James Franco adının geldiğini biliyoruz…
Ki zaten bu Franco’da, onun küçük biraderi…
Ve bu filmdeki gözle görülür başarısı ile de boynuzun kulağı aşabileceği hususundaki ilk emareleri de vermiş bize…
Tamam, belki filmde 88 dakika boyunca, “tir tir” titremiyorsunuz…
Ancak kendilerine fazlaca güvenen ve çokbilmiş şımarıklıktan da asla taviz vermeyen “şehirli dört züppeyi” hem daha yakından tanıyıp hem de kendilerine yakışan çılgınlıklarına da tanık olduğumuz ilk 50 dakikalık bölümün ardından, müthiş bir kan banyosu başlıyor…
O andan itibaren artık sanki “The Rental”ı değil de, Michael Myers veya Jason Voorhees’li klasik bir “slasher” izlemeye başlıyormuş gibi oluyorsunuz…
Hele eli çekiçli bu manyağın:
Kurbanlarından birinin kendisiyle mücadele ederken suratına sapladığı delici bir aleti, hiçbir acı belirtisi dahi göstermeden ve hatta önüne katıp kovaladığı kurbanının yüzüne bakarak;
“Beni kesinlik alt edemezsin, bunu aklından çıkart” dercesine dehşete düşürerek, öylesine çekerek çıkarttığı bir sahne var ki, sonuna kadar kimliğini öğrenemesek de, ciddi anlamda “mental” problemleri olan biri olduğuna dair herhangi bir şüphemiz de kalmıyor…
Elbette deli ve “takıntılı” olduğu kadar oldukça zeki de, bu teknoloji tutkunu manyak…
Peki, nerelerden geliniyor bu uç noktalara?
Olaylar, Charlie (Dan Stevens), karısı Michelle (Alison Brie) ve erkek kardeşi Josh (Jeremy Allen White) ile Josh’ın kız arkadaşı Mina’nın (Sheila Vand), bir hafta sonu kaçamağı için okyanus manzaralı ultra lüks bir evi kiralamaya karar vermesi ile başlıyor…
Bu dörtlünün yaşadıkları ilk gerginlik, evin gerçek sahibinin kardeşi olan Taylor (Toby Huss) ile olan “ırkçılık” kaynaklı küçük bir sürtüşme oluyor…
Ki, ileri de görüleceği gibi aslında bu sadece deve de kulaktır…
Fakat bu durum, dörtlünün gözünde Taylor’ı, başlarına gelebilecek her türden kötülüğün ana faili yapmaktan da alı koyamıyor…
Hâlbuki bir bilseler, evin dört bir tarafını gizli kameralarla donatmış olan bir manyak, 24 saat onların her hareketini izliyor ve bu konuda yapılması gereken tek şey de, asla buna aldırmamak yahut olmadı anında evi terk etmek…
Zira onun “takıntısı” da, budur işte…
Yani onun gözünde, oynanan oyunu fark ettiğin ve önlem almaya kalkıştığın an, “oyunbozanlık” yapmış oluyorsun…
E, tabii böyle olunca da, haliyle öldürücü olabilecek kadar “sert” bir biçimde cezalandırılman gerekiyor…
İşte hikâyedeki odak noktası da bu…
Muhtemelen bu “röntgenci” manyağın kimliğini, ancak sabırsızlıkla beklediğimiz “devam filminde” öğrenebileceğiz…
Hani eminiz, çok da gecikmeyecektir bu…
Çünkü “The Rental” ın, profesyonel sinema eleştirmenlerinden aldığı parlak yorum ve puanlar, bir korku ve gerilim filmi için fazlasıyla teşvik edici…
Bitirmeden ekleyeceğimiz son husus, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan bu harika “tek mekân” filminde yaratılan karanlık ve boğucu atmosferin, her türlü övgüye değer olduğu biçiminde ...
Belki, yine klasik bir laf olacak ancak diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sinema sanatına yaraşır; “emek ve bilgi verilerek” yazılmış bir başka kapsamlı yorumda yeniden buluşmak üzere, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, yapılacak olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “muhakkak bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 30 Temmuz 2020 günü saat 02.08’de yazılarak paylaşılmıştır...
Film klişeleşmiş bir gerilim filmi. Kesinlikle korku filmi olarak nitelendirilmesi doğru olmaz. Genellikle bir filmde bir konu derinleşir ve sonuca bağlanır ancak film o tarz değil. Olaylar heyecansız şekilde birden oluyor ve bitiyor. Sürükleyici ve nefesinizi tuttuğunuz sahneler yok. Her şey oluyor ve bitiyor. Zaten senaryonun kısa olmasından belli bir şeyleri uzatmadıkları. Gerilmeden korku temalı filmleri seviyorsanız rahat bir şekilde korkmadan izleyebilirsiniz. Filmi full HD izlerseniz görüntü yönetmeninin fena iş çıkarmadığını göreceksiniz. Sonuç olarak, görüntü ve ses olarak fena olmayan ama konusunun klişeleşmiş ve basit oluşu size filmin sonunda "ee ne oldu şimdi?" dedirtebilir. Zaman bolluğu yaşıyor ve zamanınız bir türlü geçmiyorsa izlenebilir.
- En son Beyazperde eleştirileri
- En İyi Filmler
- Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler