“Castle in the Ground”, senaryosunu da yazan Joey Klein’ın yönetmen koltuğunda oturduğu insanı derinden sarsan bir “uyuşturucu” draması…
Film, Kanada’nın Ontario eyaletindeki Sudbury şehrindeki eski tip koridorlu bir apartmanın dairelerinden birinde OxyContin kullanan hasta annesi Rebecca Fine (Neve Campbell) ile birlikte yaşayan Henry (Alex Wolff) ile tanışmamızla başlar…
Muhtemelen dikkatli sinemaseverlerin, 2019’da çekilen bir filmin üstelik de gerçek bir olayı anlatmamasına karşın kendine tarih olarak 2012 yılını belirlemesi dikkatli izleyicilerin gözlerinden kaçmamıştır…
Şimdi diyebilirsiniz ki, “Ne var bunda, hikâyeyi de 4:3 görüntü formatındaki oldukça "klostrofobik" bir atmosferde kurgulayan Klein’ın canı öyle çekmiş ve öyle de yapmıştır işte…”
Elbette bu doğru değil…
2012 yılı Ontario’nun, Oxycodone ve türevlerini eyaletin uyuşturucu yardım programından çıkardığı tarihtir…
Ve böylesi bir anımsatmayı Klein, bilinçli olarak tercih etmiştir…
Yeniden filmimize dönecek olursak…
Bu arada kız arkadaşı Rachel (Star Slade) ile takılan Henry’nin, annesinin sağlığı düzelene kadar eğitimine ara verdiğini de öğreniyoruz…
Derken, önce karşıdaki 5 numaralı apartman dairesine gelen Stevie (Kiowa Gordon), ardından da istediği ilaçları alamadığı için eczanede öfke krizine tutularak sinirlen Ana’yı (Imogen Poots) buluyoruz karşımızda…
Annesinin ilaçlarını almak üzere gittiği aynı eczanede yaşananlara tanık olan Henry, Ana’ya selam verir ve borçlu çıkar…
Komşusu Ana ona, kendisine 40 olmadı 20 dolar borç vermesini söyler…
Hâlbuki herhangi bir işi gücü olmayan ve halen annesinin eline bakmakta olan 19 yaşındaki Henry’de para ne gezer…
Neyse fırsat bulmuşken Henry Ana’dan, annesinin uykuya dalabilmesi için dinlediği müziğin sesini biraz kısmasını rica eder…
Karşılıksız iş yapmaktan pek hoşlanmayan Ana’da Henry’den, aracı ile kendisini bir yere bırakmasını ister…
Yolda, kendisininki arızalı olduğu için Henry’nin cep telefonunu alan Ana, nam-ı diğer Polo Oğlan Richard (Keir Gilchrist) ile Stevie’yi arayarak resmen fırçalar onları…
Yalnız Henry’nin annesinin durumu düzelmek yerine gittikçe daha da kötüleşmektedir…
Geldi miydi, dertler peş peşe gelir derler ya…
İşte aynen öyle olur ve kısmen “teselli bulduğu” sevgilisi Rachel’da eğitimi için bir başka şehre gitmek üzeredir…
Yani yapayalnız kalan Henry’nin içine düştüğü durum son derece berbattır…
Çaresizce, kafayı bularak olan biteni unutmak için annesinden geriye kalan “OxyContin” ilaçlarını kullanmaya başlar…
Yine bu ağır bir “melankoli” içeren yalnızlık anlarının birinde iyice bunalmış olan Henry, Ana’nın kapısını çalarak kendini onun evine atar…
Artık Jimmy’nin (Tom Cullen) de dâhil olacağı bundan sonrasında filmin, uyuşturucunun insanları nasıl esir aldığını ve nerelere sürüklediğini birer birer göreceğiz…
Zira özellikle de “alışmış, kudurmuştan da beterdir” denildiği biçimde Ana’nın uyuşturucu temini için yapmayacağı hiçbir “fedakârlık” bulunmamaktadır…
Keyifli seyirler,