En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Mert H
Takipçi
1.356 değerlendirmeler
Takip Et!
4,0
10 Aralık 2020 tarihinde eklendi
Kevin Costner'ın bir kez daha yürüdüğü, yürüttüğü filmlerden biri. Giysilerden, atmosfere kadar harika düşünülmüş bir film. Süresi biraz uzun olsa da çok iyi, hoş vakit geçirtebilen bir yapım.
Senaryosunu da Larry Watson’ın aynı isimli romanından (2013) uyarlayarak yazmanın yanı sıra yapımcılık ve yönetmenliğinin de Thomas Bezucha tarafından üstlenildiği “Let Him Go”, intikam konulu “Neo – Western” tarz bir drama…
1960’ların Montana’sın da başlayıp Kuzey Dakota’sın da sonlanan hikâyede:
Aynı çiftlik evini paylaşan emekli şerif George Blackledge (Kevin Costner) ve karısı Margaret (Diane Lane) ile oğulları James (Ryan Bruce), gelinleri Lorna (Kayli Carter) ve yeni doğmuş olan torunları Jimmy, mutlu ve mesut bir biçimde yaşamaktadırlar…
Ta ki, James attan düşüp boynunu kırarak ölünceye kadar…
Aradan yaklaşık üç yıl geçer ve Lorna, Donnie Weboy (Will Brittain) ile evlenerek kayınpederinin çiftliğinden ayrılır…
“Her şey yolundaymış” gibi gözükürken, bir gün market alışverişinden dönmekte olan Margaret, Donnie’nin Lorna ile küçük torunu Jimmy’e sokağın ortasında, hem de güpegündüz fiziki şiddet uyguladığına tanıklık eder ve şaşırır…
Vaziyeti bir de yerinde tespit etmek üzere evlerine gittiğinde de kasabayı apar topar terk ederek Donnie’nin ana ocağına göçtüklerini öğrenir aynı Margaret …
O andan itibaren de onun için geriye yapılabilecek tek bir şey kalmıştır…
Ne mi?
Elbette ki, gittikleri yeri bularak Jimmy’i annesi ile üvey babasından kopartarak alıp Montana’daki kendi çiftliklerine geri getirmektir…
Farkındayız bu “parlak fikir” aynen George gibi sizin de aklınıza pek yatmadı…
Zira hangi anne çocuğunu öylesine, (büyük ebeveynleri olsalar da) “al götür” diyerek bir başkasına teslim eder ki…
Ama ne yazık ki, Margaret bir kere kafasına takmıştır neredeyse ölümcül bir saplantıya dönüşecek olan bu düşünceyi…
Ve kaderlerine doğru yola koyulurlar da…
İlk durakları Şerif Nevelson’ın (Bradley Stryker) geceyi de “yatılı konuk” olarak geçirecekleri karakolu olur…
Amaçları Donnie’nin yeni ikametgahını öğrenmektir…
Nevelson’dan aldıkları adres Forsyth’dır…
Ancak orada Weboy’lar ile değil de onların kuzeni Tucker (Will Hochman) ile karşılaşırlar…
Aldıkları bilgi doğrultusunda artık istikametlerinde Gladstone vardır…
Hedefe doğru ilerlerken yolları basit bir tesadüf ile kesişen genç Amerikan yerlisi Peter Dragswolf (Booboo Stewart) kendilerine kasabada “dikkatli” de olmalarını söyleyerek Donnie’nin amcası Bill Weboy’u (Jeffrey Donovan) bulmalarını önerir…
Bulurlar ve hep birlikte Weboy’ların çiftliğine de giderler…
Evdeki yemek masasında elindeki sigarası ile onları ailenin “hanım ağası” Blanche Weboy (Lesley Manville) beklemektedir…
Ardından Blanche’ın oğulları Elton (Connor Mackay) ile Marvin’de (Adam Stafford) katılırlar bu “zoraki” davete…
Derken Donnie, Lorna ve Jimmy de gelirler…
Sırf “eziyet” ve “kötülük” olsun diye Blanche, bölgede yaşayan herkesçe bilinen “Weboy” adının şanına yaraşır bir biçimde büyükbaba ve babaannenin torunlarını iki dakikadan daha uzun bir süreyle görmelerine izin vermez…
Onlarda bu durumda mecburen evden çıkarak giderler…
Ertesi gün çalıştığı işyerinin öğlen molasında Lorna ile buluşurlar ve ona Jimmy’i de alıp kendileriyle birlikte geri dönmesini teklif ederler…
Peki, ne mi olur?
Tabii ki de çadır çok fena karışır…
Emin olun bundan sonrasında oldukça dehşet verici sahnelerin de yer alacağı filmdeki gerçek haraketlilik, henüz yeni başlıyor zaten…
Bitirmeden yorumumuza ilave edeceğimiz son husus, Diane Lane, Kevin Costner ve Lesley Manville’ın sıra dışı performanslarına karşın filmin, (haydi geçtik diğer kısımlarını fakat) özellikle de son bölümünün inandırıcı olmaktan fazlasıyla uzak olduğunu belirtmek olacak…
Olsun ben yine de izlerim diyenlere de keyifli seyirler…
Son bir not: Coen Biraderlerin “No Country for Old Men” i (2007) “Neo – Western” tarzın temel başyapıtlarından biridir…
Kevin Kostner en beceriksizce oynadığı film diyebilirim. Adamın oğlu ölüyor , bir trajedi söz konusuyken babanın tepkisi sadece tek bir kelime " Tanrım" . Bunu bir de öyle duygusuzca söylüyor ki yüzünde üzüntüye dair en ufak bir kıprıntı yok. Kevin hayal kırıklığa uğrattı beni kimin hatası ise artık yapımcının yoksa oyuncunun mu?
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.