“The Room”; senaryosunu da, Sabrina B. Karine ve Eric Forestier ile birlikte yazan Fransız sinemacı Christian Volckman’in yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
Prömiyeri, 15 Nisan 2019’da Brüksel Uluslararası Fantastik Film Festivalinde yapılan filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve (anlamayana yol gösterecek tek bir yorum da içermeyen) profesyonel eleştirmen puanı ortalaması mevcut değil…
Zaten, bizi yakından takip edenler, (hani olsa da) IMDB’de yazılan yorum ve puanları hiç dikkate almadığımızı (ve burada da bir tek bilgi amaçlı kullandığımızı) çok iyi bilirler…
O nedenle bizde, “orijinal konusu” ve “zekâ dolu kurgusu” ile izleyiciyi ekrana kilitleyen bir senaryoya sahip olan Fransa, Lüksemburg ve Belçika ortak yapımı bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun için de, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, finalindeki sürpriz sahne nedeniyle insana, bir devam filminin neredeyse kesin olduğunu düşündürten filmlerden biri olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Evet, bir otel odasında tek başına oturan Kate’in (Olga Kurylenko) şaşkın gözlerle, "spoiler" olmasın diye adını vermeyeceğimiz şeye baktığı son sahne, henüz böyle bir açıklama yapılmış olmamasına karşın, gerçekten de “The Room 2” ye hazır olun sinyalini veriyor gibi…
Peki, böyle bir devam filmi ilgi çeker mi?
Eğer projeye, Jason Blum (Blumhouse Productions) veya Peter Safran (The Safran Company) ile James Wan (Atomic Monster Productions) gibi bu kategorinin uzmanı Amerikalı yapımcılar da el atarlarsa, bırakın ilgi çekmeyi inanın tadından yenmez bile…
Elbette bizimkisi, sadece geleceğe dönük bir tahmin ve temenni…
İsterseniz şimdi yeniden filmimize dönelim…
Baş rollerdeki, Olga Kurylenko (Kate) ile Kevin Janssens (Matt) oldukça uyumlu bir çift oluşturarak birbirlerini tamamlamışlar… Yani performans olarak her ikisi de bir diğerinin önüne geçmeye çalışmamış filmde…
Bu ikiliye, oldukça “tekinsiz” bakışlara sahip olan (ve bu yüzden de Matt’den “süt oğlan” muamelesi gören) Shane karakterinin çocukluk ve gençlik yıllarını canlandıran Joshua Wilson ile Francis Chapman’ın yeterli düzeydeki oyunculukları da eklenince ortaya, seyri tat veren gizemli bir gerilim filmi çıkmış…
100 dakikalık süresi de yeterince makul olan filmin, yönetmeni de biraz daha deneyimli bir isim olsaymış muhtemelen artan “kasvet” ve “gerilim” ortalaması sayesinde izlenme zevkinin daha da yüksek olduğu bir filmle karşı karşıya kalmış olacaktık…
Fakat bu son söylediklerimiz, kesinlikle filmi beğenmediğimiz biçiminde algılanmamıza neden olmasın… Bizimkisi, kaliteli etten yapılarak pişirilmiş nefasetteki bir İskender kebabın üzerine bu lezzete layık halis bir tereyağı ile yanına manda sütünden imal (bıçakla kesilebilecek kıvamda) yoğurt istemek gibi bir şeydi yalnızca…
Belki biraz tarzımızın dışında olacak ama tek bir “spoiler vermeden” buraya kadar yazdıklarımızın tamamı, zımnen de olsa ikisini de içerdiği için filme ilişkin hem ilk tespitimiz hem de ilk önerimiz olsun… Artık ayrımı gönlünüze göre siz kendiniz yaparsınız…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 27 Aralık 2019 günü saat 02.00’da yazılarak paylaşılmıştır...