“I Trapped the Devil”, hikâyesini de yazmanın yanı sıra yapımcılık ve editörlüğünü de üstlenen Josh Lobo’nun yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı sinema filmi…
Prömiyeri, 12 Nisan 2019’da Imagine Film Festivalinde (Amsterdam) yapılan ve 26 Nisan 2019 tarihinde Amerikada vizyona giren filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil…
O nedenle bizde, tüm zamanların en iyi TV dizilerinden “The Twilight Zone” un (1960 yılındaki 2. Sezonunda 5. Bölüm olarak yayınlanan “The Howling Man” den bariz esintiler de taşıyan) uzatılmış bir bölümü lezzetindeki bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun içinde, 1 milyon dolar gibi oldukça mütevazı bir yapım bütçesi ile çekilmiş olan filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; korku denilince aklına, (finale doğru kısmen içerse de) 82 dakika boyunca her yerin kan gölüne döndüğü “gore” ve eli bıçaklı bir manyağın, yakalanıp doğranacak genç maktuller aradığı “slasher” gelenlerin kesinlikle uzak durmaları geren bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Zira neredeyse tamamına yakın kısmı, yıllar sonra bir gece yarısı, kapalı tek mekân olan baba ocağında yeniden bir araya gelen iki kardeş Steve (Scott Poythress) ve Matt (AJ Bowen) ile Matt’in karısı Karen’ın (Susan Burke), zamanla birbirlerine yönelik tereddüt dolu psikolojik yoklamalarına da dönüşen bu film, kan ve aksiyon meraklılarını pek fazla tatmin etmeyecektir…
Bu üçlüden evde yerleşik olarak yaşayan Steve, evin bodrumunda şeytanı kilit altında tuttuğunu iddia ederken, Noel tatilini fırsat bilerek Steve’i ziyarete giden Matt ile Karen, başlangıçta Steve’in aklını kaçırdığını ve şeytan diye masum bir insanı rehin aldığını düşünmektedirler…
Ancak Matt ve özellikle de Karen zaman zaman, “Ya Steve haklıysa” diye şüphe duymuyor da değillerdir…
Şimdi tam da burada, “Peki, kim haklıymış?” diye soracak olursanız, elbette bizim yanıtımız da, “spoiler” vererek filmi henüz izlememiş olanların ağzının tadını kaçırmak tarzımız olmadığı için “biraz sabreder de sonuna kadar izlerseniz zaten finalde öğreneceksiniz” olur…
Yani bu kısa “giriş” özetinden de anlaşılacağı üzere Lobo bu filmi, boksörlerin bir diğerini tek vuruşta hemen nakavt ederek ringe sermek için değil de birbirlerini tarttıkları ilk iki raunttaki “vur kaçlı” boks mücadelesine benzer bir biçimde kurgulamış…
“Spoiler” vermemeyi ilke edinmiş olduğumuz tarzımız gereği, filmin “gelişme” ve “final” bölümlerine dair tek bir laf dahi etmeyeceğiz…
Fakat belki yine “spoiler” değil de, sadece küçük bir tüyo olarak, “sürpriz” bir kazananı da olacak olan bu maçın berabere bitmeyeceğini de eklemiş olalım…
Bize göre, orta seviyede bir oyuncu kadrosuna sahip olan film için yaratılan iç karartıcı ve klostrofobik atmosfer fazlasıyla iyi… Ama işin daha da ilginci (ve üstelik de iyisi), bu filmin Lobo ve partneri Spence Nicholson’un editörlükteki, Bryce Holden’ın da (uzun metrajlılarda) görüntü yönetmeni olarak ilk deneyimleri olmasına karşın her şeyin yolunda gitmesi…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden”, farklı bir bakış açısı ile yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; “A Serial Killer's Guide to Life” (2019) filmi için yazdıklarımızın bir kısmını tekrarlamış olmak pahasına, “gelecek vadeden” sinemacıların “ilk uzun metrajlı filmlerini” arşivleme hobisine sahip olan sinemasever dostlara (bizim böyle birkaç sinefil abla ve ağabeyimiz olduğu için bu tarz bir tanımlamayı özellikle uygun bulduk), “Bu filmi arşivlerinize, bugüne kadar adını pek duymadığımız Josh Lobo’yu da takip listelerinize eklemeyi unutmayın” diye seslenerek kullanmak isteriz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…