“Bait”, hikâyesini yazmanın yanı sıra, efsane Bolex marka bir el kamerası ve 16 mm’lik siyah – beyaz film ile görüntü yönetmenliği, editörlük ve müziklerinin yapımcılığını da üstlenen Mark Jenkin’in yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
Prömiyeri, 9 Şubat 2019’da Berlin Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 30 Ağustos 2019 tarihinde İngiltere’de vizyona giren BAFTA ödüllü bu filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil…
O nedenle bizde, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan ve set ekibinin bir bölümünü, Jenkin’ın da bizzat eğitmenlik yaptığı güney Cornish kıyılarındaki Falmouth Üniversitesine bağlı sinema okulu öğrencileri ile çalışanlarının oluşturduğu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun içinde, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, “kentsel dönüşümün” neden olduğu değişime, yel değirmenlerine savaş açan Don Kişot (Don Quijote) edasıyla tek başına direnen Martin Ward (Edward Rowe) isimli bir yalnız adamın hikâyesi olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
İlk bakışta, küçük bir balıkçı kasabası olan Cornish’deki, farklılaşan demografik yapısıyla birlikte zamanla zengin (burjuva) – fakir (emekçi) ayrımına da neden olan, geleneksel (yerel) kültür ile değişim rüzgârlarından payını fazlasıyla almış olan modern kent kültürü arasındaki çatışmayı anlatıyor gibi görünen filmde Mark Jenkin, aslında çok daha evrensel mesajlara vurgu yapıyor…
Nasıl mı?
Örneğin, Bodrum’da, Kuşadası’nda, Çeşme’de, Alanya’da veya Fethiye’de Cornish’dekinden çok daha farklı bir sürecin yaşanmış olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Yahut sözünü ettiğimiz bu bölgelerdeki değerli arazi ve gayrimenkullerin, halen yöre insanın elinde bulunduğunu mu zannediyorsunuz?
Tabii ki de hayır…
Bırakın o değerleri ellerinde bulundurmayı, yazın plajlarında denize giremedikleri gibi bütçeleri el vermediği için (neredeyse yıllardır yaz aylarında gazete manşetlerinden hiç düşmeyen haberlere göre) restoranlardaki lahmacun menülerine dahi yaklaşamıyorlar…
Elbette bu durum, verilen ücret ve dayatılan çalışma koşullarını kabullendikleri sürece, bölgede yaşayanların, kurulan bu yeni düzenden tamamen dışlandıkları anlamına da gelmiyor…
Aynen ailenin asi çocuğu Martin Ward’ın, ısrarlı bir biçimde geleneksel yöntemlerle baba mesleği balıkçılığa devam ediyor olmasına karşın kardeşi Steven Ward’ın (Giles King), babalarından miras kalan tekneyle turist gezdiriyor olması veya Wenna’nın (Chloe Endean) sadece turizm mevsiminde açık olan ve “berbat” olarak nitelendirilen bir barda garson olarak çalışması (aslında çalışmak zorunda kalması) gibi…
Gayet tabii, Jenkin’in bu sıra dışı filmde gözümüze soktukları, bizim burada sıraladıklarımızla sınırlı değil…
Ancak biz geriye kalanını tespit ve teşhis işini, yorumumuz sonrasında meraka kapılarak filmi izlemeye karar veren sinemaseverlere bırakalım istedik…
Bitirmeden, kısa bir durum tespiti yapmış olmak adına, başta kendisi de Cornish kökenli bir komedyen olan Edward Rowe ile kadrodaki diğer oyuncuların tamamının, canlandırdıkları karakterlerde çok iyi fotoğraf verdiklerini de belirtmemiz gerekiyor…
Belki biraz tarzımızın dışında olacak ama tek bir “spoiler vermeden” buraya kadar yazdıklarımızın tamamı, zımnen de olsa ikisini de içerdiği için filme ilişkin hem ilk tespitimiz hem de ilk önerimiz olsun…
Ayrımı gönlünüze göre siz kendiniz yaparsınız…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu “arşivlik” film için önerimiz de olumsuz puan ve yorumlara aldırmadan “mutlaka bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler