“Buoyancy”, yaşanan gerçek olaylardan esinlenilen hikâyesini de yazan Rodd Rathjen’in yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı sinema filmi…
Dünya prömiyeri, 8 Şubat 2019’da Berlin Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 26 Eylül 2019 tarihinde Avustralya’da vizyona giren filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil…
O nedenle bizde, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan ve “En İyi Uluslararası Film” kategorisinde Academy ödülü için Avustralya adına “Giriş” de yarışan ancak aday olamayan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun içinde, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, artık sadece tarih kitaplarında kaldığı düşünülen köleliğin, Güney Doğu Asya’daki, insanı dehşete düşüren versiyonunun anlatıldığı bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Yaklaşık 200 bin “modern çağ kölesinin” maruz kaldığı tahmin edilen bu insanlık dışı kâbus, öylesine bir hal almış ki, “6 milyar dolarlık” bir ekonomik zincirin emrinde olan balıkçı teknelerinde, güpegündüz yaşanan işkence ve işlenen cinayetler neredeyse standart bir uygulama haline gelmiş durumda…
İşin daha da kötüsü; bu teknelerde (kürek mahkûmu benzeri) karın tokluğuna tutsak edilen mağdurlar, çalışmak amacıyla yasa dışı yollarla bir ülkeden diğerine göçen “kayıt dışı” insanlar oldukları için akıbetleri hakkında bilgi sahibi de olunamıyor…
Zira onlar zaten yoklar…
İşte bu filmde de 14 yaşındaki Chakra’nın (Sarm Heng), Kamboçya’daki köyünde çalıştığı tarlada tutulduğuna inandığı “yağmurdan” kaçarken Taylandlı bir balıkçı teknesinde, kendisi gibi bahtsız diğer insanlarla birlikte yakalandığı ve herkesin kendi payına düşeni fazlasıyla aldığı (kafa yaran) ceviz büyüklüğündeki “dolunun” hikâyesi anlatılmış…
Doğrusunu söylemek gerekirse “Buoyancy”, adını ilk kez duyduğumuz Rodd Rathjen için de oldukça iyi bir başlangıç olmuş…
Hem de film, oyuncularından editörüne kadar pek de deneyimli olmayan bir kadro ve (günlük rutin halini almış olan ağ atma – ağ toplama, balıkları ambara doldurma biçimindeki) sürekli tekrarlar ile basit bir teknenin içinde çekilmiş olmasına karşın…
Fakat bitirmeden; henüz ikinci “sinema” filminde, hava, kara, deniz, gece, gündüz, karanlık ve aydınlık ayrımı yapmaksızın filmdeki fotoğraf karelerini yakalama becerisini gösteren görüntü yönetmeni Michael Latham için de ayrı bir parantez açmış olalım…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; “gelecek vadeden” sinemacıların “ilk uzun metrajlı filmlerini” arşivleme hobisine sahip olan sinemasever dostlara (bizim böyle birkaç sinefil abla ve ağabeyimiz olduğu için bu tarz bir tanımlamayı özellikle uygun bulduk), “Bu filmi arşivlerinize, Rodd Rathjen’i de takip listelerinize eklemeyi unutmayın” diye seslenerek kullanmak isteriz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de olumsuz puan veya yorumlara aldırmadan “mutlaka bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler