Bastırılmış yolculuk!
Yazar: Banu Bozdemirİnsanlık olarak gözümüzün başka gezegenlerde olduğu filmlerden biri daha! Dünyamızı daha iyi organize edip ömrünü uzatmaktansa, başka fantastik arayışlara girmek bana absürd gelse de, eninde sonunda başımıza gelecek olan bu sanırım.
Voyagers; bilimkurgu türündeki filmlerle neredeyse tamamı uzay gemisinde geçmesi nedeniyle benzerlik taşıyor ama konu olarak dünya deneyimleri sıfırlanmış ve bastırılmış bir genç astronot grubunu uzaya yolluyor. Görevleri geminin içinde üreyerek, varacakları yerde bir koloni kurulmasını sağlamak. Bu anlamda William Golding imzalı Sineklerin Tanrısı romanının uzay versiyonu olarak tanımlanabilir. Aldous Huxley’nin eseri Cesur Yeni Dünya’nın farklı değerlerin bastırılmış versiyonu olarak da yorumlanabilir. Sineklerin Tanrısı’nda çocukları nükleer bomba saldırısından korumak üzere çıkardıkları yolculuğun sonunda vahşileşen gençler anlatılıyordu, burada da yolculuk tamamlanmadan geminin içinde başlayan savaş anlatılıyor. Filmde Colin Farrel’in canlandırdığı Richard bir nevi eski dünyaya ait bir denge görevi görüyor. Mesela Richard’ın geri dönüşü olmayan bir yolculuğa bu kadar istekli adım atması, filmin eksik kalan yanlarından. Belki de dünyanın yok olacağından, geriye insanlığa dair bir şey kalmayacağından olabilir! Ya da yaptığı bu hareket idealizmle açıklanabilir belki!
Gemiye alınan özel üretim astronot gençlerin, Richard’ın ölümünden sonra kaosu ya da gerçekliği keşfetmeleri, ayrışıp, karşı karşıya gelmeleri, bir nevi güç savaşına girmeleri kısmı bir hayli uzun ve sıkıcı geçiyor. Otoriteyi yok etme ve bastırılmış olanı tekrar elde etme isteği filmin akışının büyük bir kısmını oluşturuyor. Filmde mavi suyla gençlerin şiddet, cinsellik, arzu duyma gibi hisleri bastırılıyor ama koloni kurmak için geçen zaman içinde üremeleri gerekiyor. Yani zamansal olarak koloniyi ancak torunları kuracak. Film burada bastırdığı şeyi yani dürtüleri ana eylem olarak filmin tabanına yayıyor ama oluşmasına izin vermiyor. Bu da hikayeyi anlatım olarak biraz zedeliyor.
Richard’ın ölmesiyle aslında eski dünyaya ait tüm bağların koptuğunu söylemek mümkün. Sadece uzay keşfi için yetiştirilmiş gençlerin, her şeyi kendi imkan ve güçleriyle keşfetmeleri yeni bir dünya ve düzen algısının yeşerdiğine dair işaret taşısa da, Richard’ın Sela’ya bıraktığı fotoğraflar eskiye dair izlerin devam etmesi gerekliliğini de ortaya koyuyor. Zaten her ne kadar bastırılsa da genetik miras kodları eninde sonunda devreye girmek zorunda kalıyor. Film uzaya yeni nesil yollama dışında tam bir büyüme, rekabet ve erk hikayesi aslında. Buna da bir uzay gemisi eşlik ediyor diyebiliriz. Dış dünyaya kapalı, müdahaleye izin vermeyen, yeni bir neslin, yeni bir dünyanın inşasına sadece gençlerin izin vereceği bir yolculuk hali… Film sonunda spoiler vermek gibi olacak ama; deneme yanılma yoluyla daha tutarlı bir yol olan uzlaşmanın yeşermesine izin veriyor. Öbür türlüsü yok oluşu tetiklerdi zira…
Voyagers bilimkurgu filmleri içerisinde bir heyecan yaratacağa benzemiyor ama uzay yolunda, büyük disiplinle, zeka ve kültürle yetiştirilmiş insanların da egolarına ve bastırılmış hislerine yenik düşüp başkalaşım yaşayacağını bir kez daha anlatmış oluyor. Bu filmin devamı da gençlerin torunlarının yeni bir dünya inşa etmedeki deneyimleri olabilir mesela! Uzayda çıkılmış yolculuklar heyecan vericidir ama Neil Burger bu sefer hikaye ve akış olarak biraz yetersiz kalmış gibi duruyor.
Banu Bozdemir