“The Roads Not Taken”, senaryosunu da yazan Sally Potter’ın yönetmen koltuğunda oturduğu "şahane" bir drama…
Yorumumuza, usta sinemacı Potter’ın bu “sıra dışı” filminin, herkese hitap etmeyeceğini söyleyerek başlayalım istiyoruz…
Ana hatları ile kısaca özetleyecek olursak:
New York’ta, nefes almanın dahi zor olduğu yatak odası penceresinden, hızla geçen gürültülü metro vagonlarının görüldüğü, eski bir apartman dairesinde tek başına yaşayan Leo (Javier Bardem) ile boşanmış olduğu ikinci karısı Rita’dan (Laura Linney) olma kızı Molly’nin (Elle Fanning), birlikte geçirdikleri bir günün hikâyesinin anlatıldığı film, “müthiş” performansları ile göz dolduran Bardem ve Fanning’in şovlarına dönüşmüş durumda…
Potter bizi, flashbackler ile sık sık Leo’nun Meksika’da Dolores (Salma Hayek) ile yaptığı ilk evlilik yıllarına ve Rita ile evli olduğu sırada Yunan adalarına yaptığı seyahatlere götürse de, oralarda gerçekte nelerin yaşandığını ancak filmin sonunda öğrenebiliyoruz…
“Demans” hastalığının pençesinde çaresizce kıvranan Leo, aslında bir yazardır ve Yunan adalarına yaptığı yolculuğu da buna bağlamaktadır…
Zira kendi ifadesi ile onun, yazabilmek için (her ne kadar kızını sevip özlese de ve en nihayetinde onun şefkatli kollarına dönse de) “çocuk” gürültüsünden uzak da bir sessizliğe ihtiyacı vardır…
Ki, zaten Leo’nun (bizzat kızına), açık yüreklilikle yaptığı ilk “itiraf” ve elbette en önemli “pişmanlıklarından” biridir de bu…
Fakat Leo’nun asıl, “Nestor” isimli, başlangıçta farklı olan ve doğrusu öğrenildiğinde kesinlikle iç yakan bir başka “pişmanlığı” daha vardır ki…
İşte onu, ne siz sorun ne de biz söyleyelim…
Leo’nun yaşadıklarının bu kısmı, kendisini “demans” hastalığından daha da fazla bir biçimde derinden yeyip bitirmektedir…
Tabii bu arada, Leo’nun Meksika asıllı bir Amerikalı olduğunu da belirtmiş olalım…
Şimdi diyebilirsiniz ki:
“Tamam, anladık da, ne işimize yarayacak onun Latin kökenli oluşu?”
Filmde, baba kızın alışveriş için beraber gittikleri bir hiper market de, Leo’nun bir kadının “sözlü” ve güvenlikçilerin de “bedensel” saldırısına uğradığı, “ırkçılığın tavan yaptığı” öyle bir sahne vardır ki, Avrupa kökenli olmayan "beyaz" Amerikalıların, Amerika’da ne kadar güvende olduklarını da hemencecik anlayıveriyorsunuz…
Hele, bunun üstüne Potter filme, “kafa bir dünya” vaziyet de kaybolan Leo’nun gecenin bir yarısı sığındığı bir taksi durağında, Ortadoğu kökenli şoförlerin, onun yardıma koştukları bir bölüm de eklemiş ki, bu kesinlikle sözün bittiği "son nokta" olmuş…
Peki, hepsi bu kadar mı?
Olur, mu hiç…
Gerisini de, sizlere bırakalım istedik…
Belki, yine klasik bir laf olacak ancak diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sinema sanatına yaraşır; “emek ve bilgi verilerek” yazılmış bir başka kapsamlı yorumda yeniden buluşmak üzere, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, yapılacak olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “muhakkak bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 24 Temmuz 2020 günü saat 02.01’de yazılarak paylaşılmıştır...