“Koko-di koko-da”, bizzat yapımcılığını da üstlenerek yönetmen koltuğunda oturan Johannes Nyholm’un, herkesin kolaylıkla anlayabileceği “armut piş ağzıma düş” değil de sinefillere “bulmaca çözdüren” tarzdaki senaryosunu da yazdığı fantastik bir gerilim ziyafeti…
O yüzden de herkese tavsiye edemiyoruz…
Aslına bakarsanız İsveçli bir ailenin, küçük kızları Maja’nın (Katarina Jakobson) sekizinci doğum gününü kutlamak üzere gittikleri Danimarka’nın turizm merkezlerinden Skagen kasabasındaki görüntülerle başlayan filmde Nyholm bir süre sonra, kafamızda aynen o eski metal “jetonlar” gibi “şakırt” diye ses çıkartarak düşmesini sağlayacak olan çok önemli “iki tüyoyu” neredeyse gözümüze sokmuş…
Öyle ki, bütün film boyunca bunlarla yatıp bunlarla kalkacak, biçare Elin (Ylva Gallon) ile Tobias (Leif Edlund) çifti…
Peki, neler mi bunlar?
Hemen söyleyelim:
İlki ve de en önemlisi, folklorik bir masalı resmediyormuşçasına bir hava da verilmiş olan Maja’nın doğum günü hediyesi…
Yani bir müzik kutusu…
Bu müzik kutusunun üzerinde, ormanda yürüyen ve film boyunca çiftimize musallat olan üç psikopat figürü görüyoruz:
İri kıyım Sampo (Morad Baloo Khatchadorian), kuzgun saçlı Cherry (Brandy Litmanen) ile yaşlı ve takım elbiseli Mog (Peter Belli) …
Onlara hem canlı hem de (Sampo'nun taşıdığı) ölü bir köpek eşlik etmektedir…
Ve sadizmin kitabını yazmış bir eda ile ıslık çalarak ilerleyen Mog, horozunun ölümü ve asla geri dönmeyeceği "koko-di koko-da" tekerlemeli bir şarkı söyler…
Diğer tüyo ise, bu çekirdek aileye, öğlen yemeği için konakladıkları mekânda “üç küçük tavşancık” diye hitap edilmesidir…
Ki, sözünü ettiğimiz ve daha sonra ziyadesiyle işimize yarayacak olan bu tüyoların her ikisi de filmin daha ilk dört dakikasının içinde verilmektedir…
Gelin isterseniz şimdi biraz daha ayrıntılı inceleyelim filmi…
Tatildeki aileden Elin, yediği “midyeli pizzanın” neden olduğu alerjik reaksiyon sonrasında helikopterle hastaneye kaldırılarak müşahede altına alınır…
Artık çaresiz, Maja’nın doğum günü hastanede kutlanacaktır…
Fakat o ne?
Annesi gibi kolayca atlatmak yerine Maja, amnezik kabuklu deniz ürünleri zehirlenmesi sonrasında uykusunda hayatını kaybetmiştir…
İşte artık o andan itibaren de filmde, yukarıda bahsini ettiğimiz çizimler ile tasvir edilen tavşancıklar ve aradan geçmiş olan üç yılın ardından gönülsüzce çıkılan bir kamp tatilinde tam “altı kez”, üstelik daha da kötüleşerek devreye giren bir “müzik kutusu döngüsü” sayesinde Elin ve Tobias’ın hayatları adeta bir karabasana dönüşecektir…
Ancak filmdeki en kritik husus, özellikle de her seferinde çok acı bir hüsranla biten bu “müzik kutusu döngülerinin”, gerçek olup olmamasıdır…
Zira Elin ile Tobias, üç yıl önce yaşadıkları o beklenmedik ölümün yol açtığı travmanın etkisinden halen kurtulabilmiş değillerdir…
E, ne mi yapacağız?
Elbette izleyecek ve bilhassa da finalde yaşanacak olan “son döngüye” biraz daha fazla dikkat göstereceğiz…
Bitirmeden ilave edeceğimiz son şey, eğer türün meraklılarındansanız ve vakti zamanında, “Groundhog Day” (1993) ile “Happy Death Day” i (2017) beğendiyseniz bu filmi de kaçırmayın biçiminde olacak…
Keyifli seyirler,