Hesabım
    The Unholy
    Ortalama puan
    3,0
    2 Puanlama
    The Unholy hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.106 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    5 Mayıs 2023 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da, James Herbert'ın "Shrine" (1983) adlı romanından uyarlayarak yazan Evan Spiliotopoulos'un yönetmen koltuğundaki ilk (debut) uzun metrajlı sinema filmi deneyimi olan “The Unholy”, korku sinemasının marka isimlerinden Sam Raimi'nin kurucu ortaklarından olduğu bir "Ghost House Pictures" prodüksiyonu olarak çıkıyor karşımıza...

    O nedenle de; bazı bozuk harfleri pır pır yanıp sönen "Motel" yazılı neon ışığından tutun da mevcut akciğer amfizemine karşın hiç çekinmeden sigara tüttüren rahibine, enva i çeşit sırlarla dolu kadınlarından fitne fesat ve dalavereye, hatta belki bu kez tek damla yağmur yağmıyorsa da, onun yerine eklenen öykünün mihenk taşlarından biri olan buzlu suya kadar değişik "neo - noir" ögelere de yer verilen filmimizi, yapılan olumsuz eleştirilere aldırmadan, gelin yorumlamaya başlayalım...

    1845 tarihinde bir cadı infazı gerçekleştirilir...

    Ama her şeyi tek tek itiraf eden o cadı, "Bir ağaca asılarak yakıldı mı ve ardından kendisine daha başka neler yapıldı?" gibi sır olarak saklanan detayları hakkında her hangi bir bilgi de verilmez...

    Derken günümüz Boston'nın da, düzmece haberler üretmesi yüzden çalıştığı gazeteden kovularak işsiz kalmış olan Gerry Fenn ("büyük çıkışını", AMC'nin "The Walking Dead" dizisindeki "Negan" karakteri ile yapan ve bu filmdeki rolde de kesinlikle sırıtmayan Jeffrey Dean Morgan), sabah kahvesini seyyar bir büfeden satın alırken telefonunda kendisini arayarak, sığırlarda rastlanan gariplikleri araştıracağı küçük bir iş teklif eden Max (Michael Strauss) ile görüntülü olarak sohbet etmektedir...

    Neyse, çok istekli olmasa da 150 dolar karşılığında bu işi kabul eden Gerry, Geary'in (Bates Wilder) ineğinin bulunduğu, 2.688 nüfusa sahip Banfield kasabasına doğru yola koyulur...

    Vardığında gördüğü tek şey, Peder Hagan'ın (William Sadler) kilise arazinde görmek istemediği Geary'in ineğinin kalçasına, aynı Geary'nin on beş yaşındaki oğlunca itina ile kazınmış olan "Metallica" armasıdır...

    Ki, böylesi bir durumda da Gerry'nin Max'den parasını alamayacağı için mevzuya muhakkak, başka bir şeyler daha ilave etmesi gerekecektir...

    Çok gecikmez...

    Ve çok deneyimli bir editör olan Gerry, üzerinde "31 Şubat" gibi gerçekte olmayan bir tarih ile 1845'deki infazın izlerini taşıyan bir ağacın kovuğunda bulduğu ve ayağı ile de kırarak parçaladığı zincirle bağlanmış hasat bebeği ve çiftçi Geary'i beraber fotoğraflayarak, kendince makalesinin görselini de oluşturur...

    Gerry'e göre büyünün bozulması ve zincirin de kırılması nedeniyle serbest kalan kötülüğün ilk icraatı, Geary'in ineğinin kalçasını "M" harfi ile mühürleyerek işaretlemektir...

    Oldukça komik duruyor...

    Öyle değil mi?

    Takılmayın...

    Biz devam edelim...

    Tam da, kafasında şekillenmeye başlayan bu düşüncelerle 150 dolar kazanacağı, palavralarla dolu makalesini yazmak üzere, elindeki viski şişesini yudumlayarak Boston'a dönmekte olan Gerry'in önüne, gecenin karanlığında birden bire, yolun ortasında öylesine dikilmekte olan bir genç kız çıkar ve Gerry'de, ona çarpmamak amacıyla aracını ormanın içine sürer...

    Sürer sürmesine de, Peder Hagan'ın yeğeni ve adının da Alice Pagett (Cricket Brown) olduğunu öğrendiğimiz duyma ve konuşma engelli on sekiz yaşındaki bu kızcağızı Gerry, büyülü ve zincirli bebeği parçaladığı ağacın önünde bulduğunda, adeta bülbül gibi şakımaktadır...

    Ancak Dr. Natalie Gates'e (Katie Aselton) göre bu asla mümkün değildir...

    Zira kolesteatom rahatsızlığından mustarip olan Alice'in, doğduğu günden beri ağzından tek kelime dahi çıkmamıştır...

    Gerry'nin duydukları, en fazla olsa olsa aldığı alkolün de etkisiyle kulağına gelen hayali seslerdir...

    Daha da üsteleyerek şansını zorlamak istemeyen Gerry'i doktor, kasabadaki otele bırakır...

    Ertesi sabah uyandığında yeni hikayeden işvereni Max'e de söz eden Gerry kendini, kilisedeki ayine atar...

    Fakat o da ne?

    Gaipten gelen bir ses ile ayinde de garip davranan Alice, kiliseyi terk ederek o meşhur ağacın önüne kadar gider ve yeniden konuşmaya başlar...

    Üstelik bu kez adının, Türkçe'de "Meryem" olarak telaffuz edilen "Mary" (Marina Mazepa) olduğunu söylediği kutsal bir hanımdan gelen mesajları dillendirmekte olan Alice, Mary'nin talimatı ile mucizevi sağlık hizmetlerine de soyunmuştur...

    İlk tedaviyi de, yürüme engelli küçük Toby Walsh'a (Danny ve Sonny Corbo) uygular...

    Bunun üzerine, kasabaya gelen Boston Başpiskoposluğundan Piskopos James Gyles (Cary Elwes), kilisede düzenlenen basına açık bir toplantıda açıklamalarda bulunur...

    Ardından da, Vatikan tarafından görevlendirilen Monsenyör Delgarde'yi (Diogo Morgado) konuşması için kürsüye davet eder...

    Delgarde'ye göre, Alice ile Toby'nin yaşadıkları sağlık mucizeleri, Papa XIV. Benedict tarafından 18. yüzyılda belirlenen prosedürler yani "hastalığın kesinlikle iyileştirilemez", "tedavinin anında gerçekleştirilmesi" ve bu "tedavinin bir daha geri dönülmez olması" ana ilkeleri çerçevesinde en ince ayrıntısına kadar gözden geçirilerek değerlendirilecektir...

    Eğer sonuç olumlu çıkarsa da Banfield kasabası, din turizminin patlayacağı kutsal bir mekan olarak ilan edilecektir...

    Nihayet, mevcut ağacın da içinde olacağı bir çadır "Tapınak (Shrine)" kurulmak suretiyle aralarında Gerry'nin de bulunduğu bir heyet, ciddiyetle soruşturmaya da başlar...

    Dakika 30...

    Ne mi olur?

    Elbette yine söylemeyeceğiz...

    10 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve iyi oyunculuk performanslarının yanı sıra korku sinemasında deneyimli görüntü yönetmeni Craig Wrobleski ve editör Jake York'un da temiz iş çıkarttıkları filmde, abartıya kaçmayan görsel efektler ile makyajların da son derece yeterli olduğunu belirtmek isteriz...

    Her ne kadar senaryolarında, inanç sömürüsünün esas alındığı korku filmlerini pek onaylamasak da, inancın kendisinin de sorgulandığı bu filmi hiç tereddüt etmeden, türün sevenlerine önerebiliyoruz...

    Bizden bu kadar...

    Sıra sizlerde...

    Keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top