Senaryosunu da, 1925 yılında yayın hayatına başlayan haftalık "The New Yorker" dergisi ve gerçek hayattaki New York'lu, "nevi şahsına münhasır" yazarların tarz ile karakterlerinden esinlenerek; Roman Coppola, Hugo Guinness ve Jason Schwartzman ile birlikte yazdığı hikayeden uyarlayarak kaleme alan Wes Anderson'ın yönetmen koltuğunda oturduğu “The French Dispatch”, antolojik (yani bir dizi farklı "kısa hikayeden" oluşan) bir dramedy (drama - komedi) olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, zengin oyuncu kadrosunun yanı sıra Andrew Weisblum'un post - prodüksiyondaki editoryal başarısı ile Anderson'ın hızlıca akan kurgusuna, saniyesi saniyesine eşlik eden Alexandre Desplat'nın müziklerinin damgalarını vurdukları ve anlatıcılığını da (narrator) Anjelica Huston'ın üstlendiği bu filme biraz daha yakından bakalım...
Arthur Howitzer Jr.'ın (Bill Murray), babasını ikna ederek "Sunday Picnic" adındaki "yerel" bir dergi nihayetinde; uluslararası siyaset, sanat, moda, mutfak, kaliteli içki ve çeşitli insan manzaraları gibi konuların içeriğinde yer aldığı haftalık "The French Dispatch of the Liberty, Kansas Evening Sun" dergisine dönüştürmesinin üzerinden geçmiş olan on yılın nihayetinde büyük bir popülarite de kazandırmıştır...
Yazarları arasında da J.K.L. Berensen (Tilda Swinton), Herbsaint Sazerac (Owen Wilson), Lucinda Krementz (Frances McDormand) ve Roebuck Wright (Jeffrey Wright) ile metin düzenleyici Alumna (Elisabeth Moss) gibi isimler yer alırken kapak çizimlerini de, Hermès Jones (Jason Schwartzman) yapmaktaydı...
Dergi, aynen "The New Yorker" gibi kurulduğu yıl olan 1925'ten 1975'e kadar elli ülkede tam yarım milyon aboneye ulaştığı esnada vefat eden Arthur Howitzer Jr. geride bıraktığı vasiyetinde:
I. (Matbaadaki) Presler sökülecek ve eritilecek.
II. Yazı işleri ofisleri boşaltılacak ve satılacak.
III.
a) Personele bol miktarda ikramiye ödenecek,
b) Ve (rekabet) sözleşmelerinden muaf tutulacaklar.
IV. Ve derginin yayını, kalıcı olarak durdurulacak.
Yazmaktaydı...
Yani patronla beraber dergi de ölürken peşin ödeme yapan abonelere, para iadeleri de yapılacaktı...
Buraya kadar anlattıklarımız ile filmin ana omurgasını anladık...
Şimdi sırada, girişte vurguladığımız "antolojiyi" oluşturan "kısa hikayeler" kısmı var...
O nedenle bekleme yapmıyor ve "Nerede kalmıştık" söylemi ile devam ediyoruz...
* Bölüm: Yerel Renk (Sayfa 3 - 4)
"Bisikletli Muhabir", yazan ("The New Yorker'ın kalem erbaplarından Joseph Mitchell'in kulaklarını çınlatan) Herbsaint Sazerac...
"Bir Pazartesi aniden 'Ennui'(***) yükselir" diye başlayan hikayede sıçanlardan kedilere, haşarattan çocuklara ve jigololardan fahişelere kadar ne ararsanız mevcuttur...
* Bölüm: Sanat ve Sanatçılar (Sayfa 5 - 34)
Hikaye #1
"Beton Şaheseri", yazan J.K.L. Berensen...
Gardiyan Simone'un (Léa Seydoux) "Nü" bir model, akıl hastası mahkum Moses Rosenthaler'in de (Benicio del Toro) ressam olduğu ve çizilen tabloları, amcaları Nick (Bob Balaban) ve Joe (Henry Winkler) ile beraber sanat galerisi işleten Julian Cadazio'nun (Adrien Brody) satın almak istediği bir hikaye...
* Bölüm: Politika / Şiir (Sayfa 35 - 54)
Hikaye #2
"Bir Manifestoda Yapılan Revizyonlar", yazan Lucinda Krementz...
Konusu, öğrenci liderlerinden Zeffirelli (Timothée Chalamet), Paul Duval (Christoph Waltz), Mitch-Mitch (Mohamed Belhadjine) ve Juliette'in (Lyna Khoudri) öne çıktığı 1968 öğrenci olaylarını anımsatan bir mevzu...
Dakika 47...
Geride sizleri:
(1) * Bölüm: Tatlar ve Kokular (Sayfa 55 - 74)
Hikaye #3
"Bir Polis Komiserinin Özel Yemek Odası", yazan (James Baldwin benzeri bir tipleme ile) Roebuck Wright...
Komiser (Mathieu Amalric) ve halefi olarak yetiştirilen altı yaşındaki oğlu Gigi'nin (Winston Ait Hellal) öyküsü...
(2) * Son Not: Düşüşler ve Ölümlerin de (Sayfa 75) bulunduğu 60 dakikalık fantastik iki bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,
Son bir not (***):
Tüm bu olayların yaşandığı "Ennui-sur-Blasé" adını taşıyan kurgusal Fransız kasabasındaki "Ennui", İngilizce de kısaca "can sıkıntısı" anlamına gelirken Fransızca orijinalinde; hayal kırıklıkları ile dolu ve ruhen yitirdiği herhangi bir şeyi yeniden üretebilme motivasyonunu toparlayamama anlamındaki bir depresyon vaziyeti ile ciddi benzerliklere sahiptir...
Çünkü bilimsel olarak böylesine bir ruh haline sahip olan insanlara, ne yapılırsa yapılsın hiçbir müdahale, durumu daha iyi hissettiremeyecektir...
Eğer bir tür, gerçeklerden psikolojik "kopuş" veya "çöküş" de olan bu "Ennui" kavramı doğru anlaşılamazsa, eminiz en az bir "Academy" veya "Golden Globe" ödülü beklediğimiz sıra dışı bir sinemacı olan Anderson'ın bu filmi de güme gidecektir...