“Il capitale umano” (2013) isimli İtalyan filminin yeniden çevrimi (remake) olarak senaryosu, Oren Moverman tarafından Stephen Amidon’un aynı isimli romanından (2004) uyarlanarak yazılan “Human Capital”, Marc Meyers’in yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
“Kimin”, neden olduğu sonuna kadar anlaşılamayan, ölümlü bir vur – kaçlı trafik kazası ile başlayan filmde, ağırlıklı olarak iki ailenin fertlerinden oluşan başrol karakterlerinin, farklı bakış açılarıyla, birbirini izleyen üç öyküsü anlatılmaktadır…
Fakat uyarmış olalım, eğer dikkati dağınık ve “armut piş, ağzıma düş” tarzı kolay filmlerden hoşlanan sinemaseverlerdenseniz, bu film karşısında hiçbir şansınız yok…
Zira bol flashback geçişli bir yapıya da sahip olan filmin “dinamik kurgusu”, kısa süre içerisinde dağılıp gitmenize yol açacaktır…
O yüzden de “Şöyle, bir bakayım” diyerek denemeye dahi kalkışmayın…
Yok, biraz merak dolu bir yapıya sahipseniz ve olan biteni sabırla izlemeye de devam ederseniz, zaten hiçbir şeyin havada kalmadığı gibi yaşanacakların önceden tahmin de edilemediği bu filmde, taşların birer birer yerine oturduğunu görecekseniz…
Şimdi de gelin isterseniz, “sıra dışı performansları” ile filme damgalarını vuran oyuncuların canlandırdıkları, öne çıkan ana karakterlere kısaca bir göz atalım…
Elbette ilk sırada, kolay yoldan para kazanma peşindeki, “meteliğe kurşun atan” ve oldukça “nezaketsiz” bir yapıya da sahip olan emlakçı Drew (Liev Schreiber) ile hamile karısı Ronnie (Betty Gabriel) ve ilk karısından olan “dediğim dedik” kızı Shannon (Maya Hawke) dan oluşan, “orta gelir kıskacındaki” Hagel ailesi var…
İkinci sıradaki aile ise, “yüksekten uçmayı” ve “patavatsızlığı” kendine tarz edinmiş olan hedge fonu yöneticisi Quint (Peter Sarsgaard) ile parasıyla şımarttığı karısı Carrie (Marisa Tomei) ve aynı okulda okuduğu Shannon ile yakın arkadaş olan oğlu Jamie (Fred Hechinger) den ibaret olan ve büyük bir şatafat (ile aykırılıklar**) içinde yaşayan Manningler…
Öyle ki, tüm sınıfsal uyumsuzluklarına karşın, bu Hagel ve Manning ailelerinin çocukları Shannon ile Jamie, o kadar sıkı fıkılardırlar ki, günün birinde evlenecekleri bile düşünülmektedir…
Ancak bu ciddi adımın önünde, sadece bu iki gencin bildiği ve sizin de yalnızca izleyerek öğrenebileceğiniz çok önemli bir engel vardır…
İşte tam da bu, duygusal değil ama cinsel “kopuş” ortamında, filmin psikolojik problemleri de bulunan bir diğer kahramanı, Ian (Alex Wolff) giriveriyor devreye…
Evet, bütün bu sıraladığımız isimler, filmin hikâyesinin etraflarında döndüğü “yedi” ana karakterini oluşturuyorlar…
Peki, yorumumuzun girişinde sözünü ettiğimiz, farklı bakış açılarıyla anlatılan ve bir diğerini takip eden o üç öykü?
Tabii ki, onları keşfetme işini, her zamanki gibi yine sizlere bıraktık…
Belki, yine klasik bir laf olacak ancak diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sinema sanatına yaraşır; “emek ve bilgi verilerek” yazılmış bir başka kapsamlı yorumda yeniden buluşmak üzere, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “muhakkak bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
(**) İşaretli "aykırılıklardan" kast ettiğimiz durum, bize kesinlikle yakışmayan LGBTI karşıtı bir “homofobi” hali değildir...