Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Evrensel
Yazar: Şenay Aydemir
Film, birlikte hareket etmenin geç de olsa sonuç almakta önemine dikkat çekerken, yine de meseleyi ‘kahramanın varlığı’na bağlamayı ihmal etmiyor. Bütün hikâye Rob’un inadına, bazı şeyleri göze almasına ve hukuka olan inancına bağlanıyor. Kuşkusuz ki de öyle. Ama bu Amerikanvari tercihin, devletin kamusal sorumluluklarını insanlara hatırlatmaktan çok, insanların omzuna daha fazla yük bindirmek gibi sıkıntılı tarafları var. Ve evet bu da çok fazla Amerikan ve belli ki işler orada böyle yürüyecek bir süre daha. Ama iyi adamlar ancak bir kasabadaki sorunu çözebiliyor. İyi sistemler ise tüm ülkede sıkıntıları giderebilir.
Eleştirinin tamamı için: Evrensel
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Özetle "Karanlık Sular", moral bozucu olsa bile izleyen herkesi çevre konusunda daha duyarlı olmaya zorlayacak bir film... Seyrettikten sonra mutfak gereçlerinizi de yeniden düzenlemek isteyebilirsiniz. Ödül sezonunda hak ettiği değeri görmemesi, Amerikan jürilerinin utancı olsun... Siz kaçırmayın.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Satır aralarında çokça hukuk dersinin verilmesinin yanı sıra öyküsü itibariyle ‘teflon’ tavaların nasıl yapıldığı türünden bilgilerle donatıldığımız, ayrıca ‘PFOA’ (‘Perflorooktanoik Asit’, ‘C8’ olarak da biliniyor) denilen maddeyle kitlelerin nasıl zehirlendiğine tanıklık ettiğimiz ‘Karanlık Sular’, bir anlamda “ABD’nin Çernobil’i”ni anlatıyor. Kesinlikle kaçırmayın derim...
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Oscar'lı Spotlight filmi dahil birçok hak mücadelesi filmlerini hatırlatan, Mark Ruffalo'nun oynamanın dışında yapımcısı da olduğu Karanlık Sular, gerçeğin peşinden giden yapımlardan. Aynı zamanda günümüz dünyasının şirketler eliyle nasıl daha yaşanılamaz bir yer haline getirdiğinin de beyazperdedeki önemli yansımalarından biri. Film dehşet verici bir gerçeği de ifşa ediyor. Kansorejen Pfoa maddesinin yaşayan tüm insanlarda olduğu hatta yaşayan canlıların yüzde 99'unda bulunduğu belirtiliyor. Hani kanser çok arttı diyoruz ya, filmin perspektifinden bakınca neden bu hastalığın bu kadar yaygınlaştığını sorgulamak biraz saflık olur galiba. Ve bir şüphe: Böylesi bir filmin hiçbir dalda Oscar'a aday olamaması da üzerinde düşünülmesi gereken bir durum. Verdiği mücadele ile dünyamızı güzelleştiren insanlardan Robert Biloot'un hikayesine kayıtsız kalmayın derim...
Eleştirinin tamamı için: Sabah
Birgün
Yazar: Tuğçe Madayanti Dizici
Bildiğiniz üzere Mark Ruffalo bir aktivist ve bu film adeta onun için yazılmış ve Robert Bilott’un hikayesi adeta onun için yazılmış. Yarattığı sessiz, sakin, haklı olduğu anlarda bile masaya yumruğunu vurmayan, ‘bakın size söylemiştim’ diye ego muhasebesi yapmayan bir karakter yaratmış Ruffalo. İşte tam da bu noktada benzetildiği Erin Brokovich ile film ayrılıyor. Brokovich ne kadar karizmatikse ne kadar kahramansa, Bilott o kadar silik ve o kadar beklenmedik kahraman ve bu da türdeş olan iki filmi birbirinden güçlü bir şekilde ayırıyor. Ayrıca filmde Tim Robbins’i görmek de harikaydı, kendisini özlemiştik. Tek eleştirim filmin biraz daha kısa olabileceği yönünde. Bir kez daha tekrarlamak istiyorum; bu filmi herkes izlemeli çünkü ne yazık ki başarısız tanıtım, kötü poster ve sıkıcı fragman sebebiyle hak ettiği ilgiliyi göremeyecek. Oysa ki senenin en önemli filmlerinden.
Eleştirinin tamamı için: Birgün
Milliyet
Yazar: Nil Kural
Todd Haynes ise uzun yıllara yayılan hikayeyi akıcı ve anlaşılır, abartılı kahramanlık anlarına değil; serinkanlı bir azim öyküsünün ince detaylarına odaklanarak gösteriyor. Büyük dava filmlerinin dev söylemlerinden kaçınıp doğru olanın peşinden giden sıradan insanın öyküsünü tercih ediyor. Bu yüzden de tek bir kişinin yaratabileceği farkı ortaya koyan önemli bir yapım.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Evrensel
Film, birlikte hareket etmenin geç de olsa sonuç almakta önemine dikkat çekerken, yine de meseleyi ‘kahramanın varlığı’na bağlamayı ihmal etmiyor. Bütün hikâye Rob’un inadına, bazı şeyleri göze almasına ve hukuka olan inancına bağlanıyor. Kuşkusuz ki de öyle. Ama bu Amerikanvari tercihin, devletin kamusal sorumluluklarını insanlara hatırlatmaktan çok, insanların omzuna daha fazla yük bindirmek gibi sıkıntılı tarafları var. Ve evet bu da çok fazla Amerikan ve belli ki işler orada böyle yürüyecek bir süre daha. Ama iyi adamlar ancak bir kasabadaki sorunu çözebiliyor. İyi sistemler ise tüm ülkede sıkıntıları giderebilir.
Habertürk
Özetle "Karanlık Sular", moral bozucu olsa bile izleyen herkesi çevre konusunda daha duyarlı olmaya zorlayacak bir film... Seyrettikten sonra mutfak gereçlerinizi de yeniden düzenlemek isteyebilirsiniz. Ödül sezonunda hak ettiği değeri görmemesi, Amerikan jürilerinin utancı olsun... Siz kaçırmayın.
Hurriyet
Satır aralarında çokça hukuk dersinin verilmesinin yanı sıra öyküsü itibariyle ‘teflon’ tavaların nasıl yapıldığı türünden bilgilerle donatıldığımız, ayrıca ‘PFOA’ (‘Perflorooktanoik Asit’, ‘C8’ olarak da biliniyor) denilen maddeyle kitlelerin nasıl zehirlendiğine tanıklık ettiğimiz ‘Karanlık Sular’, bir anlamda “ABD’nin Çernobil’i”ni anlatıyor. Kesinlikle kaçırmayın derim...
Sabah
Oscar'lı Spotlight filmi dahil birçok hak mücadelesi filmlerini hatırlatan, Mark Ruffalo'nun oynamanın dışında yapımcısı da olduğu Karanlık Sular, gerçeğin peşinden giden yapımlardan. Aynı zamanda günümüz dünyasının şirketler eliyle nasıl daha yaşanılamaz bir yer haline getirdiğinin de beyazperdedeki önemli yansımalarından biri. Film dehşet verici bir gerçeği de ifşa ediyor. Kansorejen Pfoa maddesinin yaşayan tüm insanlarda olduğu hatta yaşayan canlıların yüzde 99'unda bulunduğu belirtiliyor. Hani kanser çok arttı diyoruz ya, filmin perspektifinden bakınca neden bu hastalığın bu kadar yaygınlaştığını sorgulamak biraz saflık olur galiba. Ve bir şüphe: Böylesi bir filmin hiçbir dalda Oscar'a aday olamaması da üzerinde düşünülmesi gereken bir durum. Verdiği mücadele ile dünyamızı güzelleştiren insanlardan Robert Biloot'un hikayesine kayıtsız kalmayın derim...
Birgün
Bildiğiniz üzere Mark Ruffalo bir aktivist ve bu film adeta onun için yazılmış ve Robert Bilott’un hikayesi adeta onun için yazılmış. Yarattığı sessiz, sakin, haklı olduğu anlarda bile masaya yumruğunu vurmayan, ‘bakın size söylemiştim’ diye ego muhasebesi yapmayan bir karakter yaratmış Ruffalo. İşte tam da bu noktada benzetildiği Erin Brokovich ile film ayrılıyor. Brokovich ne kadar karizmatikse ne kadar kahramansa, Bilott o kadar silik ve o kadar beklenmedik kahraman ve bu da türdeş olan iki filmi birbirinden güçlü bir şekilde ayırıyor. Ayrıca filmde Tim Robbins’i görmek de harikaydı, kendisini özlemiştik. Tek eleştirim filmin biraz daha kısa olabileceği yönünde. Bir kez daha tekrarlamak istiyorum; bu filmi herkes izlemeli çünkü ne yazık ki başarısız tanıtım, kötü poster ve sıkıcı fragman sebebiyle hak ettiği ilgiliyi göremeyecek. Oysa ki senenin en önemli filmlerinden.
Milliyet
Todd Haynes ise uzun yıllara yayılan hikayeyi akıcı ve anlaşılır, abartılı kahramanlık anlarına değil; serinkanlı bir azim öyküsünün ince detaylarına odaklanarak gösteriyor. Büyük dava filmlerinin dev söylemlerinden kaçınıp doğru olanın peşinden giden sıradan insanın öyküsünü tercih ediyor. Bu yüzden de tek bir kişinin yaratabileceği farkı ortaya koyan önemli bir yapım.