Hesabım
    Azizler Hapishanesi
    Ortalama puan
    2,9
    3 Puanlama
    Azizler Hapishanesi hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.050 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    24 Kasım 2020 tarihinde eklendi
    “Patients of a Saint / Inmate Zero”, senaryosunu da (hikâyesinin de yazmış olan) Matthew J. Gunn ile birlikte kaleme alan Russell Owen’ın yönetmen koltuğunda oturduğu “zombi / yürüyen ölüler” ana temalı bir “korku” filmi…

    1109 nüfuslu Saint Leonard Adasında, aynı isimli bir “Uluslararası Gözaltı ve Tıp Tesisi” bulunmakta olup değişik uluslardan azılı suçlu 251 tutukluya ev sahipliği yapmaktadır…

    Bunlardan birisi de bir zamanlar Amerikan özel kuvvetlerinde çalıştıktan sonra korumalığını üstlendiği Senatör Alan (Derek Owen) ve ailesini katletmek suçlaması ile “ölüme mahkûm edilen” Stone (Jess Chanliau) dur…

    Üstelik infazına da yaklaşık bir aylık bir süre kalmıştır…

    Aslında bu cezanın, ömür boyu hapis cezasına çevrilmesi de pekâlâ mümkündür…

    Nasıl mı?

    Çok kolay, ilaç bağımlısı Dr. Brooks’un (Philip McGinley) adadaki tıp tesisinde yapılacak “Nazi Dr. Mengele vari” testlere tabi olma teklifini kabul etmesi halinde elektrikli sandalyeye oturarak kızarmak zorunda kalmayacaktır…

    Ama Stone yanaşmaz ve Lennon (Brian McGovern) ile tam bir pislik olan Woodhouse (Raymond Bethley) adındaki gardiyanlarca hücresine götürülür…

    Onu orada, kendisini kızarak tepesi attığı için jiletle doğramayı kafasına koyacak olan “sarışın” lakaplı Conway (Lydia Hourihan) karşılayacaktır…

    Neyse, ikili arasındaki bu mücadeleyi ayak bileğindeki bir kesikle atlatan ve ancak topallayarak yürüyebilen “kanamalı” hasta Stone, tedavi amacıyla (iyi polisi oynayan) gardiyan Lennon tarafından hapishanenin revirine götürülür…

    Revirin yöneticisi, sırtındaki beyaz önlük dışında doktor olduğuna inanmak için bin bir şahit gerekecek olan Bragg (Kate Bell), Stone’un tedavisi ile ilgilenmek yerine abur cubur atıştırmalıklar ile tıkınmakla meşguldür…

    Gerçi Lennon biraz zorlayınca Dr. Bragg, Stone’un “yatağa bağlanması” koşulu ile onunla biraz ilgilenecek ama o esnada koğuşa, “deneyin tam da ortasındayken” laboratuvardan atlayan ve sağlıklı görünmediği gibi “neredeyse ölmekte de olan” yeni bir hasta (Tom Clegg) daha getirilecektir…

    Tıbbi bir müdahalenin anlamsız ve gereksiz olduğunu düşünen Dr. Bragg, işi Peder Kitsell’e devreder ve hasta, “öldü zaten” denilerek öylece bırakılıverir ortada…

    Ta ki, hem de Stone yatağa bağlı bir vaziyetteyken, hasta bir “zombiye” dönüşerek adanın tamamında genele yayılacak ciddi bir salgını tetikleyinceye kadar…

    “Stone’u kim kurtaracak?” ve “Sonrasında neler yaşanacak?” gibi soruların da yanıtlanacağı, çok sayıda yeni karakterin de katılımı ile hız kesmeden devam edecek olan kısımları keşfetme işini, tabii ki yine sizlere bırakıyoruz…

    “Ne yani, yorum bitti mi şimdi burada?” diyecek olursanız da…

    Elbette hayır…

    “Düşük bir bütçe” ile çekildiği her halinden belli olan bu “kapalı tek mekân” filmi, kesinlikle “çöp” muamelesi yapılacak bir kurgu ve yönetim tarzına sahip değil…

    Tam tersine,”gidip gidip gelen ışıklar” sayesinde gerek hapishane içinde yaratılan “tedirgin edici atmosfer” ve gerekse de eldeki paraya karşın ortaya çıkartılmış olan “efektler” de son derece tatminkârdır bize göre türün sevenleri için…

    İşin daha da ilginç tarafı, oyuncu kadrosunun da çok deneyimli olmamasına rağmen ortaya koyduğu performans…

    Örneğin “Patients of a Saint”, sırf başroldeki Stone’u canlandıran Fransızca da konuşabilen Kafkas kökenli Amerikalı ve konservatuvar eğitimli aktris Jess Chanliau’nun bile henüz ikinci uzun metrajlı sinema filmi…

    Anlatılan hikâyenin de favori dizilerimizden “The Walking Dead” (2010 – 2020) ile benzeri filmlerdekilerden de pek fazla bir farkı yok…

    Özellikle de dizideki Michonne (Danai Gurira) ve Philip “The Governor / Vali” Blake (David Morrissey) karakterlerinin sahip oldukları “sırra” benzer, Müdür Crowe (Jane Garda) ve Elizabeth (Merly Griffiths) içeren bir bölümü ihtiva etmesi nedeniyle…

    Zira burada da asıl tehlikeli olanların “zombiler” değil de “egoları tavan yapmış” olan ve koşullar ne olursa olsun “birbirlerinin kuyularını kazmaya devam eden” canlılar olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz…

    Keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top