Senaryosu, Jane Austen’in aynı isimli romanından (1815), Eleanor Catton tarafından başarı ile uyarlanarak yazılan “Emma”, yönetmen koltuğunda oturan Autumn de Wilde’ın ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmi…
Gerçekte var olmayan kurgusal (fictional) bir “taşra kasabası” sosyetesinin ilişkileri üzerinden yol alan ve Jane Austen’in, “Benden başka hiç kimsenin sevmeyeceği bir karakter yaratacağım” diyerek kaleme aldığı “Emma”, kitabının tanıtım yazısında da belirtildiği gibi aslında, “cinsiyet”, “yaş” ve “sosyal konum” gibi konuların etrafında dönen başarılı bir “olaylar komedisidir”…
Yorumumuza başlarken öncelikle, 10 milyon dolarlık mütevazı bir bütçe ile çekilen bu filmde, “iyi oyunculuk performansları”, “kostüm”, “dekor” ve “mekân” tercihlerindeki sıra dışı becerinin, konunun geçtiği dönemi yansıtmadaki isabetliliği bağlamında dikkate değer olduğunu belirtelim…
Hani öyle ki, “yükselen değer” Anya Taylor-Joy, hem de William Shakespeare geleneğinden gelmeyen bir Amerikalı olmasına karşın, başta önemli isim Bill Nighy olmak üzere, İngiliz meslektaşları ile birlikte karşılıklı olarak resmen “döktürmüşler”…
Hele birde, tiyatro izleme alışkanlığınız da varsa, eminiz bu “dört – dörtlük” sevimli gösteriye kesinlikle bayılacaksınız…
Tabii bu arada hemen ciddi bir uyarıda da bulunmuş olalım:
Eğer sinemada burcunuz Marvel, yükseleniniz de aksiyon ve Jason Statham gibi şeylerse bu filmden kesinlikle uzak durmalısınız…
Elbette yukarıda “komedi” dedik diye, sağlam bir Recep İvedik yahut da Yılmaz Erdoğan filmi beklentisine girenlerdenseniz de…
Neden mi?
Zira bu filmin, bunlarla ne uzaktan ne de yakından hiçbir alakası yok…
“Olsun bir bakalım” diyerek ısrar ederseniz de, sonuçta kaçınılmaz bir biçimde önce kendiniz üzülür, filmi anlayamadığınız için yazdıklarınız ile sonra da bizi üzer, üstelik de henüz filmi izlememiş olanları da (hep olduğu gibi) yine yanıltırsınız…
Lütfen, “bunu yapmayın”…
Artık vazgeçin şu zararlı alışkanlıktan…
Gördüğümüz kadarıyla, yalnızca 25 milyon dolarlık bir gişe yapabilen bu filmin en büyük şanssızlığı, “Covid – 19” salgını…
Yoksa kesinlikle sinema salonlarını sallardı…
Ancak inanıyoruz ki 2020 yılının en iyilerinden olan bu film, muhakkak BAFTA ödülü kazanırken, en azından Anya Taylor-Joy ile “En İyi Kadın Oyuncu” kategorisinde Academy ve Golden Globes ödüllerine de aday olacaktır…
Belki, yine klasik bir laf olacak ancak diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sinema sanatına yaraşır; “emek ve bilgi verilerek” yazılmış bir başka kapsamlı yorumda yeniden buluşmak üzere, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “muhakkak bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 18 Haziran 2020 günü saat 02.48’de yazılarak paylaşılmıştır...