Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu, Avrupa, Asya ve Afrika üçgeninin merkezinde konumlanan coğrafyada; sorgusuz sualsiz ve sonucunun nereye varacağı bilinmeden "hurra" denilen bir biçimde akın akın gelen ve bırakın sınırlarda güvenlik barikatları kurularak engellenmeyi, basit bir kimlik kontrolü dahi yapılmadan ellerini kollarını sallayarak ülkelerine doldurulan sığınmacılara tepki gösteren "yurttaşlık" bilincine erişmiş sıradan insanların, öfkelerini yatıştırarak biriken gazlarını almaya yönelik siyasi propaganda da içeren senaryosu, serinin yaratıcısı da olan James DeMonaco tarafından yazılan "The Forever Purge"; yönetmen koltuğunda Everardo Gout'un oturduğu, sıkılmadan izlenilen distopik bir aksiyon - gerilim...
18 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilen serinin bu beşinci filminde de, burnu para kokusu almakta oldukça mahir olan Jason Blum'un, yapımcılar arasındaki yerini koruduğunu görüyoruz...
Filmde yeni olan en önemli unsur; müziklerde, Newton Biraderlerin imzasının bulunuyor olması...
Gelin isterseniz filmimize biraz daha yakından bakalım...
Meksika uyuşturucu kartelinden kaçmakta olan Adela (Ana de la Reguera) ve Juan (Tenoch Huerta) çifti, mülteci kaçakçılarının da yardımı ile Meksika sınırından gizlice Amerika'ya girerler...
Bu geçişin, 2048 yılındaki "arınma" gecesinden bir gün öncesine denk gelen on ay sonrasında, Adela ile Juan'nın da çalışarak yaşadıkları, Valle Los Feliz, Teksas'taki Tucker'ların çiftliğindeyiz...
Arınmaya on saat kala çiftliğin sahibi Caleb Tucker (Will Patton), çalışanları T.T. (Alejandro Edda), Kirk (Will Brittain) ve Juan'a, para karşılığında birilerinin himayesine sığınarak korunmalarında maddi destek sağlayacak, içinde nakit bulunan ekstra ücret zarflarını dağıtır...
Ancak Kirk, hiç de böyle düşünmemektedir...
Neyse...
T.T.; Adela ile Juan'ı arınmanın süreceği on iki saat boyunca beraberce korunacakları bir sığınağa götürür...
Götürür götürmez de, o çılgın insan avı başlar...
Tabii ertesi sabah saatler 7.00'ı gösterirken çalan siren sesleri ile de biter...
En azından "Amerikanın Yeni Kurucu Babalarının / the New Founding Fathers of America (NFFA)" koyduğu kurallar gereği öyle olduğu düşünülmektedir...
Fakat önce Dylan Tucker (Josh Lucas) ardından da Adela, arınmanın sonsuza kadar sürmesi gerektiğine inanan; Taliban, IŞID ile El Kaide benzeri dinci ve faşizan bir ideolojiye sahip olan Ku Klux Klan bir grup tarafından tuzağa düşürülürler...
Öyle ki, eğer yardımına Darius Bryant (Sammi Rotibi) yetişmese Adela, neredeyse oracıkta öldürülecektir...
Ama vefasız çalışanları Kirk ve arkadaşlarınca esir alınan Caleb ile Dylan ve Dylan'ın kız kardeşi Harper (Leven Rambin) ile karısı Cassidy'den (Cassidy Freeman) oluşan Tucker ailesinin durumu hiç de iç açıcı değildir...
Zira varlıklı insanlar ile beyaz Amerikalı olmayan herkese karşı nefret kusan gözü dönmüş bu tipler, Juan ile T.T. müdahale etmeden saniyeler öncesinde Caleb Tucker'ı, kafasından vurarak öldürüverirler...
Hayatta kalanlardan Adela ve Darius, "Sosyal Medya**" da çığ gibi yayılarak büyümekte olan "Sonsuza kadar Arınma" hareketinden habersiz polislerce tutuklanıp iki neo - Nazi ırkçı ile birlikte tıkıldıkları bir minibüs ile karakola götürülürlerken, Juan, T.T., Harper ve Cassidy, Dylan'ın kullandığı bir kamyon ile bölgeden uzaklaşmaya çalışmaktadır...
Elbette daha önce minibüste sıkışıp kalmış olan Adela ile Darius'un kurtarılması gerekmektedir...
Dakika 44...
Geride, Amerika'da yaşanması asla mümkün olmayan akıllara ziyan bir ters göç masalı üzerinden yapılan "sığınmacı güzellemesi" ile 1960'lı yıllardaki, yerleşik sınıf ilişkilerini yerle yeksan eden siyah - beyaz Yeşilçam filmlerindekini anımsatan, Amerikalı çiftlik ağasının (çoğunlukla fabrikatör takılan Hulusi Kentmen) güzeller güzeli burjuva kızı (Filiz Akın) ile çiftliklerindeki Meksikalı yanaşmalardan birinin (adını siz koyun) gönül ilişkisinin de yer aldığı saçma sapan bir 59 dakika daha mevcut...
Üstelik bütün bu, zamanlaması da manidar olan propaganda; karşı çıkanların tamamı, kafatasçı ırkçılardır denilerek de yapılmış...
Tahammül göstererek tamamını izleyebilecek sinemaseverlere, sırf oyuncu ve teknik kadrosunda yer alan insanların emeklerine duyduğumuz saygı nedeniyle puan olarak 1 verdiğimiz film için keyifli seyirler,
Son bir not:
Ne yazık ki hikayesi ve ona bağlı olan senaryosu, "Kızım sana söylüyorum, BOP'da görevlendirdiğim gelinim sen anla" şeklindeki bir CIA projesi halinde şekillendirilmiş olan bu filmde; toplumsal muhalefetin elindeki tek iletişim aracı olan “Sosyal Medya**”, bu türden olayların (aslında son derece haklı tepkilerin), büyümeden peşinen önüne geçilebilmesi amacıyla, hükumetler tarafından mümkünse yasaklanması yahut da sansürlenerek ciddi anlamda kısıtlanması gereken tehlikeli bir mecra olarak da resmedilmiş...
Bu film üzerinden; kesinlikle bir komplo teorisi üretmeye çalışmıyoruz ama anımsadığımız kadarıyla, ülkemizdeki iktidarın da "Sosyal Medyayı" zapturapt yani tamamen kontrol altına almaya yönelik yasa çalışmaları mevcut diye biliyoruz...
Ve...
Hani pek mümkün değilse de bu noktada, "Umarız yanılıyoruz" demek isteriz...