Hikâyesini, yine orijinal filmdeki gibi Stacey Menear’ın yazdığı ve William Brent Bell’in yönettiği “Brahms: The Boy II”, ilk filmin kaldığı yerden devam ediyor…
O nedenle de incelememize, eğer olumsuz yorum ve puanların gazına gelerek “The Boy”u (2016) izlemeden bu film için ekran başına geçecek olursanız, olayları anlamakta bayağı bir zorlanacağınızı söyleyerek başlamak isteriz…
Evet, film, gerçekten de “The Boy”un kaldığı yerden devam ediyor…
Ancak bunu yaparken de Menear ile Bell, kesinlikle aynı şeyleri tekrarlama tuzağına düşmemişler…
Bu filmde, ilkiyle aynı olan şeyler yalnızca “Brahms” bebek ile Heelshire Malikânesi olarak kullanılan Kanada’daki Craigdarroch Şatosu…
Bunların dışında hemen her şey “birinci el” bir hikâyeye uygun olarak en baştan kurgulanmış…
Üstelik ilk filme dair bir flashback geçişine de sadece bir kez yer verilmiş…
Yani görünüş itibarıyla, eksik veya kolaycılığa kaçılmış bir şey de yok filmde…
Yok olmasına yokta, Rotten Tomatoes ve Metacritic’deki yorumları okuyunca insan, “nedir işin sırrı acaba” diyerek, film hakkında tereddütte düşmüyor da değil…
Hem de ilk film “The Boy”u beğenmiş biri olarak…
Fakat izlerken birden fark ettik ki, Lauren Cohan’ın “büyüsü” Katie Holmes’da olmadığı gibi Owain Yeoman ile de birbirlerini tamamlayamıyorlar…
Bize göre bu filmin yıldızı, (“poker” surat olarak da tanımlanabilecek olan) (Omen) “Damien” karakterinin yüz ifadesini takınmaktaki ustalığını dikkatle izlediğimiz ve o nedenle de önünün, fazlasıyla açık olduğuna inandığımız genç yetenek Christopher Convery…
Tabii hakkını yemeyelim, Ralph Ineson’da fena iş çıkartmamış…
Elbette konu değiştiği için oyuncu kadrosunda yeniden Lauren Cohan’e başvurulamazdı…
Ama bir korku filmi için Katie Holmes kadar kötü bir tercih de kullanılamazdı…
Hatta o kadar ki, “Brahms” bebeğin yüzüne yakından baktığı bir sahnede kendi kendimize, “Bu birazdan kesin güler de” dedik…
Neyse gülmedi gülmesine de çok yapmacık kaldığı için filmin konusunun gerektirdiği stres ve gerilimli ruh halini canlandıracak olan “Liza” performansının, uzağından dahi geçemedi…
Böyle olunca da haliyle, eleştirmenlerin tamamına yakını, fena çakmışlar filmin yönetmeni William Brent Bell’e…
Gerçekten de macera ararmışçasına, ne gerek vardı ki, ilk filmdeki başarılı teknik ekibi değiştirip yenisi ile yola devam etmeye…
Neyse olmuş artık bir kere…
Ana karakterinin, “Michael Myers” ve “Omen” deki “Damien” karışımı bir kişiliğe bürüneceği yeni bir hikâye ile üçüncüsünün de geleceğini düşündüğümüz filmin yorumunu burada noktalıyoruz…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde, casting hatası yüzünden yarım puan kırarak, 2,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,