Stallone Hep İkinci Viteste : Driven
Yazar: Burak HatipoğluCART yarışlarında başarılı bir sezon geçiren çaylak sürücü Jimmy Bly ( Kip Pardue ), menejeri ve abisi olan DeMille Bly ( Robert Sean Leonard ) ile antrenörü Carl Henry ( Burt Reynolds )'ın üzerinde kurduğu "devamlı kazanmalısın" baskısına daha fazla dayanamayarak başarısız sonuçlar almaya başlar.
Carl Henry, ona akıl hocalığı yapması için eski yarışçı ve dostu Joe Tanto ( Sylvester Stallone )'yu ekibine dahil eder.
Sezonun bitmesine yarışlar kala rakip sürücü Alman Beau Brandenburg ( Til Schweiger ) ve ekibine karşı mücadele başlar.
Yönetmen Renny Harlin yeni filmi Driven ( Yarışçı )'nın giriş bölümüyle fazla vakit kaybetmeden bizleri yaklaşık 7-8 dakika içinde hikayenin yukarıda özetlediğim bölümüne kadar getiriyor.
Die Hard 2 ( Zor Ölüm 2, 1990 ), Cliffhanger ( Dağcı, 1993 ), The Long Kiss Goodnight ( Iyi Geceler Öpücüğü, 1996 ) ve en son Deep Blue Sea ( Mavi Korku, 1999 ) ile zamanlama - kurgu duygusunun gelişmiş olduğunu gösteren Harlin'in bu filmde ciddi şekilde zorlandığını her kareden anlıyorsunuz.
Harlin'in en büyük eksiği olarak göze çarpan "karakterlerini derinlemesine işleyememesi" bu filmde doruk noktasına ulaşıyor.
Pardue - Schweiger ve ikisininde sevdiği kız olan Sophia Simone ( model ve çeşitli senkronize yüzme yarışmalarından şampiyonluklarla ayrılmış Estella Warren ) arasındaki ilşki, Stallone ve filmde niye yer aldığı tam olarak belli olmayan kadın gazeteci Luc Jones ( Stacy Edwards ), Stallone ve eski karısı Cathy Moreno ( Gina Gershon ) ve en önemlisi antrenör Reynolds ile arasında yaşanmış olanlar . Tüm bu konulara şöyle bir değinilip geçiliyor, karakterlerin özüne inilmiyor. Tüm bu sahnelerde yönetmen diyaloglardan, oyuncu yönetimine kadar ciddi şekilde başarısızlığa uğruyor.
Bir macera / aksiyon filminden bu açıdan asla ve asla büyük beklentilerim olmamasına rağmen Harlin'in temel sorunu hikayeyi bir süre sonra artık baş edemediği kadar çok karakter ve yan hikaye ile doldurmuş olması. Aşklar, düşmanlıklar, eski eşler, eski sevgililer yaratarak tüm karakterleri birbiriyle ilintili hale getirmeye çalışıyor ve bu izleyiciyi boğuyor. Bu boğma ve diğer aksaklıklar, bir macera / aksiyon filminin düşük "kabul edilebilir senaryo" standartlarına göre bile çok fazla.
1990 yapımı Days Of Thunder ( Yıldırım Günleri ) veya Bobby Deerfield ( 1977 ) gibi filmlerin başardığını başaramıyor film. Yarış ana temasının çevresindeki olay örgüsü bu kadar zorlama olmadan, daha doğal bir akış içinde anlatılmalıydı.
Renny Harlin gerçekten zevkle çektiği yarış sahnelerinde ise yer yer adeta kendisini aşıyor. Yarışları zaman zaman sürücülerin gözünden veya arabaların dikiz aynalarından vermesi ve tüm bunları insanın kanını kaynatan o motor sesiyle ve çok başarılı film müzikleriyle kaynaştırması başarılı bir sonuç vermiş.
Filme oyuncu, senaryo yazarı ve yapımcı olarak katkısı bulunan Sylvester Stallone bu filmle yine son dönemlerde hep yaşadığı sorunu yaşıyor. Rol aldığı Demolition Man ( 1993 ), Assassins ( 1995 ) veya Daylight ( Günışığı, 1996 ) gibi filmleri genel anlamda kötü değil. Sorunları, izlendikten 10 dakika sonra artık hatırlanmamaları. Stallone yavaş bir şekilde sağ şeritten seyrine devam etmiyor ama vites büyütüp sol şeritten de basıp gidemiyor. Sanırım kariyeri artık sona ermek üzere.
Kip Pardue bundan sonra popüler 1-2 filmde oynamayı başarırsa Remember The Titans ( Unutulmaz Titanlar, 2000 ) ile ciddi şekilde başladığı kariyerinde yüksek noktalara ulaşabilir.
Der Bewegte Man ( 1994 )'da oynadığı günden beri Almanya'nın en önemli oyuncusu olarak kabul edilen Til Schweiger'ın bu ilk büyük bütçeli Hollywood yapımı ona kesinlikle bazı yeni olanakların sunulmasına sebep olacaktır.
Film tüm yapısıyla geçen sezonlarda gösterilen Oliver Stone imzalı Any Given Sunday ( Kazanma Hırsı, 1999 )'na çok benziyor.
Bu filmi zevkle izlemiş olanlar, hızlı arabalar ve yarışlardan hoşlananlar, iyi bir senaryodan çok filmde güzel kadınların ve özel efektlerin ( ki çok da başarılı değil film sırasında bizlere sunulanlar ) görünmesini tercih edenler Yarışçı'dan hoşlanacaktır.
Diğerleri için ise bu filmi izlemek önemlice bir vakit kaybı anlamına gelecektir ve yinede izlemeleri durumunda filme karşı benim beslediğim "olmasa da olur" duyguları besleyeceklerdir.
Not : 23/08 tarihinde filmi gelip bizimle birlikte gösterime girmeden önce izleyen Beyazperde dostlarına ve organizasyonda emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.
Filmle ilgili diğer eleştiriler için yazar isimlerine tıklayın:Deniz Kutlukan Murat Mıhçıoğlu