Final Fantasy: Aki’nin Saçları
Yazar: Deniz KutlukanFinal Fantasy’ye gittim. Oyunuyla epey vakit geçirdiğim için objektif bir değerlendirme yapamayacağım. Zaten yapmak da istemiyorum. Yani daha gitmeden önce rüyama filan girmişti mevzu. Filmin dünyada geçiyor olmasına çok bozuldum. Yani aslında onu da anlayışla karşılamak lazım. Adamlar o kadar para yatırıyorlar, doğal olarak risk almayalım diyorlar. 2065 New York diyelim, halk konuya kolay intibak etsin. Risk almayalım düşüncesini anlayışla karşılamamıza rağmen seviyeyi bu derece düşürmelerini gereksiz bulduk.
En çok Aki’nin saçlarından etkilendim. Her bir telinin ayrı ayrı modellenmiş ve görülebiliyor olması çok düşündürücüydü. Bundan böyle cgi saçlar gerçek saçların yerini alsın. Bence daha iyi olur. Filmin etkileyici bir başka yanı da renkleriydi yani böyle Alien 4’ün filan paslı metruk bir havası vardır ya işte Final Fantasy’nin de ondan fazlası var eksiği yok. Fazlası var derken gül kurusu renklerin hakim olduğu rüya sahnesini kastediyorum. Ortamlar ve alet edevat tasarımlarının muazzam olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım. Ortamlardaki cihazların yarısının filan hep 'nur'dan yapılmış olması görsel olarak daha önce şahit olmadığımız bir şatafat yaratmış. Harika olmuş.
Senaryonun vasatlığı biraz üzdü tabi. Gerçi ağzım açık grafiklere bakmaktan kah ayıldığım kah bayıldığım için olay örgüsüne filan pek itibar etmedim. Fakat karakterlerin sığ olması ve dialogların odunluğu yine de dikkatimi çekti. Oyunlardaki, o hikaye içinde hikaye durumu kesinlikle yok filmde. Sadece bir hikaye var o da aynı hikaye. Dialogları filan da maksimum yüzeysel diyalog nasıl yazılır, sanki onu göstermek için özenle yazmışlar. Aralara bol miktarda 'let’s get the hell out of here'lar ve benzeri çiğliklerin filan yerleştirildiğini üzülerek göreceksiniz. Gerçek Final Fantasy aleminde olmayan bu tür yakışıksız konuşmalar ne yazık ki bu filmde bol miktarda mevcut. Yine de Final Fantasy’nin belki de en belirgin özelliği filmine de damgasını vurmuş. Yani teknoloji ile maneviyat kitabına uygun bir şekilde birbirine karıştırılmış. Gerçi oyunlarda bu hususun bir tür sembolik anlatımı olan Gunblade silahı filmde mevcut değil. Onun yerine ergonomik olmaktan epey uzak soba borusu tadında Duke Nuke’m silahları var. Yine de ruh olayına bir açıklık getirmesi bakımından bir mihenk taşı bu film. Hatta hemen hemen bütün Japon RPG’lerinin resmi dini inancı olan ruh okyanusu teorisi tamamen açıklığa kavuşmuş ve gözle görülür elle tutulur bir hale gelmiş.
Bir de oyunlarda görüp aşkından yataklara düştüğümüz Shiva ve benzeri summon yaratıklarının filmde adlarının dahi geçmemesi beni derinden yaraladı. Sonuç olarak filmin, Amerikalı ortaklarının tüm çabalarına rağmen çok iyi bir film olduğu kesin. Çarşamba bir daha gideceğim. Halk günüymüş.
Editörün notu: Yeni ve gizemli yazarımızın iç dünyasını daha iyi kavrayabilmek için sitesini gezebilirsiniz.