Bitmeyen topraklarda bitmeyen kötülük…
Yazar: Banu BozdemirAden, Barış Atay’ın ikinci filmi… Aden’i dini bir referans olarak alırsak bir kadın ismi ve cennet bahçesi anlamına geliyor ama film bu anlamla ters referanslar içeriyor, belki de gerçeğin izdüşümünü yapıyor bu topraklar üzerinde. Belirsiz bir zaman ve zamanı önümüze getiren filme bir nevi kıyamet sonrası filmi denilebilir. Masalsı bir anlatımla izleyiciyi içine çeken film hayatta kalmanın, savaştan çıkmanın, mağdur olmanın bir bedeli olduğu duygusunu film boyunca hissettiriyor. Hele de kadınsanız bunu iki hatta üç kat daha fazla yaşarsınız gibi çıkarsamalarla çorak topraklarda yol alıyor film.
Onur Orhan’ın güçlü kaleminden çıkan hikaye neredeyse tek mekanda geçen, zaman zaman gerilim dozunun tırmandığı bir akışta ilerliyor. Bir erkek ve kadını yorgun ve perişan bir halde sığınacak bir yer arayışında görüyoruz. Öte yandan bir evin içinde iki kardeş kurulu bir düzen içinde görece daha rahatlar!
Marba sürekli başlarına ne gelirse gelsin şükretmeyi ve kendisi ne derse öyle yapmasını salık veriyor Aras’a… Aras yaşadıkları koşullar dışında erkek erki altında ezilen tüm kadınların temsiliyeti gibi. Kocası bile kendi hayatının devamı için kardeş olduklarını söylemelerini salık veriyor karısına. Çünkü hayatta kalmaktan öte bir gaye yok. Aras ise her söyleneni kabul etmekten başka çaresi olmayan bir kadın!
Bocaj ve abisinin evine ulaştıklarında ise hayal ettikleri cennetin çok ötesinde bir ortama düşüyorlar. Dünyada cenneti aramak, hatta cennetin kendisini aramak belki de fani bir iş. Zaten insanlığı bu noktaya getiren de kötülüğün, açgözlülüğün ta kendisi olmamış mı? Filmde sonrasında bir ortama düşen ve bütün dengeleri yok eden kadının gücünü! izliyoruz. Kocası kardeş olduklarını söylediği için karısı üzerinde bir hak iddia edemiyor. Bocaj daha duygusal, uzaktan ve plansız bir sahip olma duygusuyla ilerlerken, evin ağası kıvamındaki abi ise sorgusuz sualsiz dalıyor karşısındaki savunmasız kadın bedenine! Herkesin kadınla flört ederken mutlu olduğu, etrafında pervane olduğu ve ilişkilerin kör topal devam ettiği evde; sahip olunmuş kadın bedeni tekrar savaş rüzgarlarını, erk olanın egosunu estirmeye başlıyor.
Evdeki iki kardeş arasındaki gerilimin arka planında başka bir şeye tanıklık ediyoruz. Bir nevi Habil ve Kabil hikayesinin izleri var hikayenin bu tarafında. Bocaj ve abisi küçük kardeşlerini sevimli olduğu ve anne baba tarafından daha çok sevildiği için öldürmek üzere kuyuya atıyor. Bocaj bunu Aras’a bir sır kıvamında anlatıyor. Herkesin yalnızlıkla çevrildiği dünyada küçük sırlar bir nevi ayakta tutma nesnesi gibi. Ölmeyen, sakat kalan küçük kardeş ve ona yapılan muamele kötülüğün devam eden ve bitmeyen uzantısı gibi. Marba ise ne olursa olsun kendilerine sunulan sahte cennetten memnun, hayatta olmaktan mutlu!
Aras’ın artık bir amacı daha var; hasta kardeşini de bu kötücül topraklardan kurtarmak. Film öyle güzel bir çember çiziyor ki, nereye gidilse, nereye kaçılsa insanın kaderi hep aynı çizgide ilerliyor. Hırslar, egolar ve sahip olma duygusu onu bir şekilde hep kötülük duygusuyla baş başa bırakıyor. Kadının konumu da aynı, erkekler için bir arzu nesnesi, ele geçirme duygusu olmaktan öteye geçemiyor. Film o baskıyı gayet iyi bir biçimde yaşatıyor, hissettiriyor. Belki dünyanın ilk ya da son zamanlarındayız ama iktidarı korumak için her türlü alet masanın üstünde toplu halde duruyor. Ve gösterilen şey kullanılır fikrinden hareketle kullanılıyor.
Dünyanın sonunun savaşlardan geldiği ima ediliyor filmde. Savaşla beraber tüm dengeyi de yok ediyor insanlık ama iktidarını korumayı, kötücül olmayı bir kenara bırakıp unutamıyor. Ve her şey yeni baştan başlıyor. Filmin sonu da kader dediğimiz şeyin kaçınılmaz olduğu üzerine bir vurgu yapıyor. Hele de kadınsan. Ya kör bir kurşuna kurban gidersin, ya da erk olanın hazırladığı tuzağa düşersin… Aden yaratılmış sahte cennetlerde, bir insanlık prototipi çiziyor, kötülüğün ateşi hep harlı tutuluyor ve insanlık verdiği her zorlu savaştan sonra yine bildiğini okumaya devam ediyor. Yani sahte cennete devam, ya da cennet dedikleri bu zaten!