Hesabım
    Terminatör 3: Makinelerin Yükselişi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Terminatör 3: Makinelerin Yükselişi

    <b>Terminatör 3</b>: Makinelerin Yükseldiği Gün

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Devam filmleri sinema endüstrisine yön veren bir tür olma yönünde hızlı adımlarla ilerliyor. Genelde ilk filmlerin başarısını tekrar etme yönünde zayıf kalan devam filmleri, sinema izleyicilerinin mesafeli yaklaştığı bir alan olsa da, üzerinde durmaya değer yönleri de yok değil. Bu yönlerinden biraz bahsetmek gerekiyor çünkü Matrix ve Terminator gibi serilerin ardıl yapımlarının izleyicileri bıçak gibi ikiye bölmesinin buradan kaynaklandığını düşünüyorum. Bir devam filminin henüz karşımıza çıkmadan sırtımıza yüklediği en keyifli yük, kendisinden önceki filmleri izleme gerekliliğini dayatması. Bu ihtiyaç, Terminator gibi neredeyse 10 yılda bir insanın karşısına çıkan serilerde şüphesiz daha da zevkli oluyor. Her ne kadar en azından Yokedici (serinin ilk filmi) söz konusu olduğunda, daha önce defalarca izlemiş olsanız da bir kez daha izliyorsunuz. İşte bu deneyimin hemen üzerine yeni filmi izlemek doğal olarak daha doğru bir bakış açısı sağlıyor. O zaman filmi sadece başlı başına bir yapım olarak izleyip ilk filmin etkisini yaratmasını beklemiyorsunuz. Tam tersi ilk film(ler)deki öyküye ne katacağını (ipin ucunu nereye götüreceğini) merak ediyorsunuz...

    Yakın zamanda sinemalarda izlediğimiz (hakkındaki çılgın tartışmaların yerini mevsim normallerine bıraktığı) Matrix Reloaded'a sağlıklı bir şekilde yaklaşılamamasının nedenleri arasında da bunu görüyorum. Ki söz konusu bu seri olduğunda filmler birbirinin içine daha fazla gönülmüş durumda. Yani ilk filmi hafızanızın ilk sayfalarına alarak devam filmini izlerseniz ikincisini daha iyi değerlendirebilirsiniz. Hele bunu bir de Animatrix serisi ile desteklerseniz, kafanızı kurcalayan (uykunuzu kaçıran) nice sorunun cevabının neon neon parladığını göreceksiniz. Filmler arasındaki bağlantılara en az yaratıcıları kadar kafa yormak gerekiyor.

    Terminatör: Makinelerin Yükselişi'nin de önceki filmlerle nasıl ilişki kurduğunu, seriye ne kattığını düşünerek incelemeye başlayabiliriz. Öncelikle filmin aksiyon görevini başarıyla yerine getirdiğini ve bu anlamda öncülleriyle ortak bir payda da buluşmaktan kesinlikle geri kalmadığını belirtip bu yükten kurtulalım. Böylece aksiyon-bilim kurgu'nun ilk sıfatını atıp ikincisi ile daha yakından ilgilenebiliriz:

    Ben Bu Filmi Daha Önce Görmüştüm!

    Terminatör serisinin her filmi karakterlerinin dağılmış, ezilmiş manzaralarıyla başlar. İkinci filmde bilmenin yükünü ve acısını çeken Sarah Connor'ın yerini oğlu alıyor. Kader, kıyamet, misyon mevzularının içinden çıkamadığı için motoruyla sonunu hazırlamaya çalışan oğul için ise annenin yerini alacak olan kişi, geleceğin askeri, sevimli bir veterinerdir. (Tıpkı annem gibi ateş ediyorsunuz!) Az sonra tarih bir kez daha tekerrür edecek ve gökyüzünden iki büyük ışık kapsülü gelecektir. Gelecekteki savaş henüz şekillenemediği için (insanların ve makinelerin gücü kafa kafaya eşit olabiir mi?) yapay zeka ulusu, T-X adında dişi bir cyborg'u öncekilerin misyonu ile, kararmak üzere olan geçmişe gönderir. Erkeklerin beceremediği iş için bu kez türünün dişi bir örneği seçilmiştir. Görevi gelecekteki savaşta etkili olacak olan John Connor'ı ve veteriner Kate Brewster'ı (ve diğer askerleri) yok etmektir. Diğer ışık çemberinden çıkan ise gençlerin koruyuculuğunu üstlenecek olan T-800'dür. Bu ilişkinin doğuracağı kovalamaca filmin nerdeyse sonlarına kadar devam ederek önceki filmlerin yolunu izliyor.

    Fakat bu noktada üçüncü filmin mizah duygusu üzerinde özellikle durmak gerekiyor. Filmdeki bazı zorlu tekrarların izleyicide ben bunu daha önce görmüştüm (hem de tam iki kez!) duygusu oluşturacağını bildikleri için, potansiyel bir mizahı kendileri üretmekten hiç rahatsız olmamışlar. Arnold'un meşhur kostümü için bir striptizcinin fetiş elbisisesini seçmesi, T-X'in meme büyütme atağı ve T-800'ün "temel psikoloji" öğrenmeye başlaması gibi espriler, dozunda kullanıldığı için serinin unutulmaz replikleri arasındaki yerini alıyor. Ve fakat bu mizahı, filmin (artık) inceden kendisiyle eğlenmeye başladığı gibi de algılamamak gerekiyor..!

    Kader'e İnanır mısınız?

    Terminatör serisini birbirine bağlayan, kimi zaman belirginleşip kimi zaman kaybolan ve tanımını daima erteleyen temalarından biri de kader'dir. Makinelerin geçmişe dönüp tarihi değiştirme çabaları daima insan dostu (yeniden programlanmış) cyborg'lar tarafından engellenir. Zaman zaman kişinin kendi kaderini oluşturabileceği gerçeğini ön plana çıkaran film, bir yandan da kaderin taşlarının yavaş yavaş yerine oturmasıyla da, aslından herşeyin olacağına varmakta olduğunu gözler önüne serer. İkinci filmden sonra artk kıyametin gerçekleşmeyeceğine, John Connor'ın da biz sıradan ölümlüler gibi ortalama bir yaşam süreceğine, önderlik mevzusunun rafa kalktığına inanmaya başlarız.

    Fakat üçüncü film Kıyamet Günü'nü "gerçekten" gözler önüne sererek, karanlık geleceğe de adım atıyor. Bu anlamda üç film boyunca izlediğimiz olayların geleceği hızlandırmaktan başka bir işe yaramadığını görürüz. John Connor vaktinden çok önce bir lider olacaktır, bu ise savaşın önceden tahmin edilemeyen bir seyir izleyeceğinin ipucunu verir. Yani tüm kahramanların kahve falı doğru çıkmıştır ama aslında kader diye bir şey yoktur. Makinelerin Yükselişi belki de serinin en ilginç filmi olacak olan dördüncü film için savaşın kapılarını henüz horozlar ötmeden açar...

    Kendini Koruyabilen Bir Önder

    Terminatör 3'ü önemli bir devam filmi yapan unsurların başında, ilk defa kahramanımızı kendi ayakları üzerinde dururken görmemize izin vermesi geliyor. Gelecekten gelen koruyucu melek ilk defa bu filmde devre dışı kalıyor. Makineleri kontrol etme gücü verilmiş T-X'in etkisi altına giren ve kendi içinde bir savaş yaşayan makine, yavaş yavaş John Connor'ın kendi gücünü keşfetmesiyle ikinci plana düşüyor. Bu ise makinelerin yükselişine paralel olarak, seçilmiş liderin de yükselerek kontrolü üstlenmesiyle noktalanacaktır. Yaşını ve yorgunluğunu makyajla bile gizleyemeyen Arnold'u seride son kez göreceğimizin bir ipucu olarak da kabul edebiliriz bunu. Çekileceğine kesin gözüyle baktığım ve oldukça merak ettiğim dördüncü filmin geleceğin dünyasında geçeceğini düşünürsek, yepyeni bir kadronun karşımıza çıkması kimseyi şaşırtmayacaktır...

    Ve Savaş!

    Her Terminatör filmi çekildiği dönemin etkilerini ve sinema teknolojisini beyazperdeye taşır. Makinelerin Yükselişi, tüm bilgisayarları etkisi altına alan bir virüsü ve siberuzayda yayılan bir gücün tehdit edici unsurlarını konu ediniyor. Bu anlamda gerçekçi mekanlarda ve yollarda başlayan öykü, SkyNet'in dünyasına adım atmamızla birlikte, robotların dış dünyaya savaş açmaya başladığı bir gelecek atmosferine taşınıyor. Eski filmlerin senaryolarıyla uyumsuzlukları görmezden gelirsek, seri içindeki en büyük adımlardan birinin bu olduğunu kabul edebiliriz.

    Bu noktadan sonra ise bir sonraki filme dair olasılıklar üretmeye başlayabiliriz. Bilim kurgu sinemasının nerdeyse (hatta tüm sinemanın mı desek) Matrix'ler ile özdeşleştirildiği bir dönemde, eski ama sıkı bir serinin de böylece hakkını teslim etmiş oluruz. Bu iki bilim kurgu filminin kesiştiği noktalardan biri de, bir sonraki filmlerinin makineler ile insanlar arasında yaşanacak büyük bir savaşı konu edinmeleri olabilir. Ve fakat biri yakın bir zamanda karşımıza çıkacak, diğeri ise, eğer bir terslik olmazsa 2010'dan sonra seyircilerin huzuruna çıkabilir. Bu filmin 2020'lerde geçen bir teknolojik savaşı anlatabileceğini de düşünürsek; sizin de kulağınıza hoş gelmez mi?

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top