Rüzgarla Konuşanlar
Yazar: Anıl ErginRüzgarla Konuşanlar, John Woo'nun Görevimiz Tehlike 2'den sonra çektiği ilk film. Sinemasını yakından takip edenler büyük bir merakla bekliyorlardı filmi. Özellikle kendi tarzının dışına çıkıp bir 2. Dünya Savaşı filmi çekmiş olması bu merakı daha da arttırmıştı. Fakat filme ve John Woo'ya değinmeden önce başka bir konuya değinmek gerekiyor :
Rüzgarla Konuşanlar üzerine yapılan yorumlarda, Steven Spilberg'in Er Ryan'ı Kurtarmak filmi ile kıyaslamalar yapıldığına dikkat ettim. John Woo'nun filmindeki savaş sahnelerinin başarısı ortada, ama yine de her iki filmi yan yana koymanın, Galatasaray'ın yeni 10 numarası Felipe ile Hagi'yi karşılaştırmaktan farkı yok. Bir kere arada görkem farkı var : Er Ryan'daki yirmi dakika civarındaki Normandiya çıkartması sahnesini hatırlamak gerekiyor. Sinema tarihinde savaşın gerçek yüzünü böylesine ortaya koyan başka bir film yoktur herhalde...Hatta her iki yönetmeni aynı kefeye koymak bile yanlış. John Woo kendine ait bir stili olan bir yönetmen. Spielberg ise bütün tarzları denemiş, hatta bugün klişe olarak adlandırılan bir çok yöntemi ilk kez kullanmış olan bir dev.
Filmin konusuna gelince. Pearl Harbour baskını üzerine ABD ve Japonya arasında sıcak savaş başlamıştır. Japonların Amerikalıların bütün şifrelerini çözmesi üzerine, eski bir kızılderili kabilesi olan Navarro'ların dili temel alınarak yeni bir şifre geliştirilir. Bu şifreyi kullanması amacı ile bir çok Navarro yerlisi orduya alınır. Her Navarro askerinin yanına ise kendisini kollaması için beyaz bir Amerikalı asker verirler. Fakat Navarro'ların bilmedikleri konu, düşman eline geçecek oldukları takdirde bu askerler tarafından öldürülecek olmalarıdır.
Filmin başrolünde daha önce de Woo ile çalışmış olan Christian Slater ve Nicholas Cage var. (Slater Kırık Ok'da, Nicholas Cage ise Yüzyüze'de oynamıştı. Her iki filmde de diğer başrol oyuncusu ise John Travolta idi.) Her iki oyuncu da filme önemli bir ağırlık katmışlar. Senaryodaki zayıflık da bir ölçüde bu iki oyuncunun başarısı ile geri planda kalmış gözüküyor. Aslında karşılaşılan bu duruma zayıflık değil de sıradanlık desek daha doğru olur. Tipik amerikan propagandası var filmde. İyi asker var, ırkçı asker var, kötü Japon askeri var, masum Japon çocuklarına çikolata verirken Japon mermileri ile ölen Amerikan askeri var. Yeni bir şey yok, olacakları önceden tahmin edebiliyorsunuz.
Film kötü bir film mi peki? Hayır, değil. Bir filmin yeni birşey söyleyememesi o filmi kötü yapmaz. Tamam bir sürü klişe var. Ama film o klişelerin üzerine oturtulmamış sadece. Daha önce de belirttiğimiz gibi iki başrol oyuncusu önemli bir ağırlık kazandırmış filme. Bir de çatışma sahneleri var tabii. Son derece başarılı. Genelde savaş sahneleri bir noktadan sonra insana monoton gelmeye başlar. Fakat bu filmde öyle değil işte. Öteki filmlerindeki kadar olmasa da yine de John Woo imzalı bir şiirsellik hakim. Özellikle yakın dövüş sahnelerini izlemek gerçekten keyifli. Bir de senaryonun tüm sıradanlığına karşın zaman zaman duygulanmadan edemiyorsunuz...
John Woo filmlerini yakından takip edenler için gerçekten de farklı bir film Rüzgarla Konuşanlar. İlk başta öykünün geçtiği mekan farklı. En azından Hong Kong'un veya New York'un suç mekanlarında geçmiyor olaylar. Japonya'ya ait Saparro adasında izliyoruz herşeyi. Birebir çatışma sahnelerinin yerinde ise savaş sahneleri var. Neredeyse tüm Woo filmlerinde görmeye alıştığımız, hayranlarının da görmekten özel zevk aldığı klişelere ise yer vermemiş yönetmen.
Havada uçuşan beyaz güvercinler (Görevimiz Tehlike'de Tom Cruise ateşler arasında yürürken arkasından geçen güvercinleri hatırlayın) veya kilisede geçen dövüş sahneleri yok. Anlaşılan yönetmen biraz değişiklik istemiş. Kısmen de başarılı olmuş.
İçerdiği klişeler rağmen Rüzgarla Konuşanlar kesinlikle iyi bir film. Bu aralar sinemalarda gösterilen filmlerdeki kaliteyi göz önünde bulundurursak Sum of All Fears ile beraber görülmeyi en çok hak eden filmlerden biri. Gazetelerdeki sinema yazarları tarzıyla yaklaşırsak, beş üzerinden üç yıldız veririm.