Senaryosu, Norman Lebrecht’in aynı isimli romanından (2001) uyarlanarak Jeffrey Caine tarafından yazılan “The Song of Names”, Kanadalı sinemacı François Girard’ın yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
Yorumumuzun hemen en başında:
“Küçük bir uyarı” da olması açısından, II. Dünya savaşı yıllarında, Nazilerin Polonya’da gerçekleştirdikleri “Yahudi soykırımının”, tek bir Nazi ile toplama kampı görüntüsüne de yer verilmeden ve üstelik tek bir kurşun da atılmadan, “klasik müzik resitaline” dönüştürüldüğü bir film olduğunu söyleyebiliriz…
Yani, “Yine mi ‘Yahudiler’ ve yahu şimdi nereden çıktı bu ‘klasik müzik’?” diyenlerdenseniz, “pılıyı pırtıyı toplayıp” kapağı en yakındaki aksiyon filmlerinden birine atmalı ve böylelikle sonrasında yazacağınız SMS formatındaki yorumlarınızla insanların kafalarını karıştırıp yanlış yönlendirmemelisiniz…
O yüzden de tüm içtenliğimizle, bir kez daha tekrarlıyoruz ki, "Lütfen uzak durun bu filmden..."
Hâlbuki birazdan kısaca da olsa değineceğimiz hikâyesinin yanı sıra filmde, zaten bilenler için değil ama özellikle de bilgi kirliliğinin neden olduğu ön yargı dışında, Ortadoğu kökenli dinler hakkında yeterli bilgiye sahip olmayanlara, Yahudilik hakkındaki ilginç ayrıntılara da değinilmiş…
Peki, neler mi bunlar?
Örneğin “inanmış” ve “kendini dinine adamış” hiçbir Yahudi, domuz eti yemediği gibi asla alkol de kullanmaz…
Onların tercihleri, “kosher (helal kılınmış)”usule göre hazırlanmış olan yiyeceklerdir…
Aynen bir erkeğin kadın eli sıkmaması ve bir kadının da saçının tek bir telini dahi (ya tamamını kazıtmak yahut da mevcut saçlarının üzerine peruk takmak suretiyle gizleyerek) yabancı erkeklere göstermemesi gibi…
Elbette Yahudilerin ibadethaneleri olan Sinagoglar da, büyük günahlardan biri olduğu için Hristiyan kiliselerindekine benzer fresk, ikona, resim, mozaik vs. de bulunamaz…
Ve hatta erkeklerin, ibadet esnasında başlarına “takke” takmaları gibi normal hayat da “sakal” uzatmaları da, binlerce yıllık kadim bir gelenektir de…
Hani gerçi yeryüzünde, “kökten dinci” olmadıkları için bunların hiçbirini dikkate almadan yaşamlarını düzenleyen binlerce Yahudi de var…
En azından bizim tanıdığımız "çok değerli" dostlarımız arasında…
Filmin hikâyesine gelince…
Eğer “spoiler” vermeden özetleyecek olursak:
Biri İngiliz (Martin Simmonds), diğeri de Polonyalı (Dovidl Rapoport) 9 yaşındaki iki çocuğun, önce o yaşlara uygun bir çekişme, sonrasında da "kardeşlik" ile "dostluk" arasında gidip gelen ve Dovidl’in 21 yaşındayken sırra kadem basmasıyla küllenmeye başlayan bir ateşin, Martin’in ısrarlı kovalamacası sonrasında yeniden alevlendirilme çabasıdır diyebiliriz kısaca…
Hani belki bunu, 35 yıl sonra nihayet gerçekleştirilen, gecikmiş harika bir konserin öyküsü biçiminde de tanımlayabiliriz…
Konser demişken de, filmin “muhteşem ötesi (hatta dehşet)” müziklerinde, “The Lord of the Rings üçlemesinin” müziklerini de yapmış olan 3 Academy ödüllü Howard Shore’un imzasının bulunduğunu da belirtmiş olalım…
Hele filmde, Nazi hava kuvvetlerinin rutin saldırıları altındaki Londra’dan yansıyan bir sığınak gecesindeki, bağlama ile yapılan “âşık atışmalarını” anımsatan dillere destan bir “keman atışması” sahnesi var ki…
Kesinlikle, kelimelerle izah edilemez…
İzlenilmesi, “şart!”
Martin Simmonds ve Dovidl Rapoport karakterlerini canlandıran, oyuncuların tamamı yani sadece Tim Roth ve Clive Owen değil, (9 – 13 yaş aralığı için) Misha Handley ile Luke Doyle ve (17–23, 17–21 aralıkları için de) Gerran Howell ile Jonah Hauer-King’de oldukça iyi oynamışlar…
Belki, yine klasik bir laf olacak ancak diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sinema sanatına yaraşır; “emek ve bilgi verilerek” yazılmış bir başka kapsamlı yorumda yeniden buluşmak üzere, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz puan ve yorumlara aldırmadan “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 21 Temmuz 2020 günü saat 01.56’da yazılarak paylaşılmıştır...