Senaryosu, John Kåre Raake ve Harald Rosenløw-Eeg tarafından yazılan “Skjelvet / The Quake”, yönetmen koltuğunda oturan John Andreas Andersen’in ikinci uzun metrajlı sinema filmi…
31 Ağustos 2018’de vizyona giren filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puan ortalaması mevcut değil…
O nedenle bizde, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle filmi bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Ancak başlamadan hemen söyleyelim:
Bu film, sinemayı hoplamalı zıplamalı aksiyon gerilim, aksiyon gerilimi de devasa bütçeli Hollywood ve üçüncü sınıf uzak doğu prodüksiyonlarından ibaret zannedenleri kesinlikle tatmin etmeyecek ve (aynen IMDB’de olduğu gibi) puan olarak 0,5 ile 1’i yapıştırabilecekleri yorumları yapmaktan da alıkoymayacaktır…
Olabilir…
Bu türden kültürel ön yargı içeren yorum ve puanları ciddiye dahi almadığımızı belirttikten sonra biz tekrar filmimize dönelim…
Evet, karşımızdaki yaklaşık 6 milyon dolar bütçeli bir Norveç filmi…
Ana karakterleri oluşturan Eikjord ailesini yani Kristoffer Joner, Ane Dahl Torp, Jonas Hoff Oftebro ve Edith Haagenrud-Sande’yi devamı olduğu “Bølgen / The Wave” (2015) filminden de tanıyor tüm sinemaseverler…
Devam denilince de sakın bir yanlış anlaşılma olmasın…
Zira burada kast ettiğimiz devam, konu olarak bir devam değil… Bu daha çok John Kåre Raake ve Harald Rosenløw-Eeg ikilisinin yazdıkları felaket konulu iki farklı senaryoda, aynı aile fertlerinin bir tsunami felaketi sonrasında bu kez de kendilerini bir deprem felaketinin ortasında bulmalarıyla alakalı bir durum sadece…
Bu küçük ama önemli ayrıntıyı da kısaca izah ettikten sonra isterseniz bir iki laf da başroldeki Kristoffer Joner için edelim diyeceğiz…
Ama sanıyoruz filmografisindeki, “The Revenant” (2015) ve “Mission: Impossible – Fallout” (2018) gibi filmler, bu adamın sözünü etmeye çalıştığımız performansıyla ilgili duygularımıza da fazlasıyla tercüman oluyorlar zaten…
Filmin teknik detaylarına da şöyle kısaca bir göz atacak olursak, lafı çok da dallandırıp budaklandırmadan, sınırlı bütçesine rağmen bünyesinde yaklaşık 55 kişiden oluşan bir kadroyu barındıran sanal efekt ekibinin, filmde neredeyse, sanal efektle film yapma işinin duayenlerinden olan Roland Emmerich’i kıskandıracak türden harikalar yarattığını da söyleyebiliriz…
Bu ekip, özellikle de deprem sahnelerinde, gerçekten de son derece sıra dışı bir işe imza atmış…
Elbette aynı şeyi, Johannes Ringen ve Johan Söderqvist ikilisinin müzikleriyle de güçlendirilen filmin “ağır” ama bir o kadar da “etkili” ilerleyen kurgusu için de söyleyebiliriz…
Asıl mesleği görüntü yönetmenliği olan John Andreas Andersen’in, bu konuda da tavizkar davranmayarak izleyiciye yağlı boya tablo kıvamında muhteşem Norveç manzaraları sunmaktan geri kalmadığını da belirterek bu fasla da son noktayı koyabiliriz diye düşünüyoruz…
Sonuç olarak, psikolojik bir aile dramı olarak başlayıp gerilim drama olarak devam eden bu her türlü ilgi ve övgüye layık film için puanımız 3,5 önerimiz ise, olumsuz eleştirilerin hiçbirine kulak asılmadan “mutlaka izlenmeli” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 25 Kasım 2018 günü saat 01.32’de yazılarak paylaşılmıştır...