Gerçek bir hikayeden uyarlanıldığı iddia edilen senaryosunu da kaleme alan Onur Aldoğan'ın, yönetmen koltuğunda da oturmakta olduğu “Sir-Ayet”; "hayaletli ev (haunted house)" konseptinde kurgulanarak, gizemini sonuna kadar koruyan...
"Din istismarını" kendine temel almış olan, Amerika ve Avrupa kökenli prodüksiyonları anımsatan bir korku gerilim olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, oldukça düşük bir bütçeyle; genellikle de büyükçe bir kısmı, kapalı mekanlarda çekilmiş olan bu bağımsiz filme biraz daha yakından bakalım...
***
Film, bir çocuğun bedenini ele geçirmiş olan ve kaçınılmaz olarak da bir başkasına "sirayet" etmesi beklenilen bir cinin; bir hoca (Sinan Taşkan) tarafından dışarıya çıkartıldığı bir sahne ile başlar...
***
Kocası Erdal'ın ölümü sonrasında, İstanbul dışındaki bir kasabadaki müstakil evinde yalnız başına yaşamaya başlayan Hicran (Demet Oran); İstanbul'da okumakta olan kızı Gizem (Aydan Akboğa) ile...
Her zaman olduğu gibi, bilgisayardan görüntülü olarak görüşme yaparak konuşmaktadır...
***
Bu son görüşme esnasında Gizem; psikoloğunun verdiği ilaçları kullanmıyor olması tahminini yürütmesi nedeniyle, annesinin biraz yorgun göründüğünü hissetse de...
Bu ruh halini annesi Hicran, hiç de üstüne alınmamaktadır...
O çok iyidir...
***
Bu görüşmenin ardından...
Bir başka akşam...
Gizem ile annesi, Gizem'e fazlasıyla garip gelen bir telefon mesajlaşması yaptıklarında; okul arkadaşlarından Derya'yı (Gizem Terzi) arayarak...
"Acaba annesini yeniden İstanbul'a getirse mi?" diye sorduğunda aldığı yanıt, "Zaten on beş güne kadar, sen onun yanına gidiyorsun..." biçiminde olur...
***
Ertesi gün...
Arkadaşları Derya, Melis (İlayda Özenses) ve Mert (Burak Küçük) ile buluşan ama onlarla sohbet etmek yerine dalıp dalıp uzaklara giden Gizem; bu dalgınlığının sebebinin, oldukça değişmiş olduğunu fark ettiği annesinden kaynaklandığını belirtir...
***
Bunun üzerine...
Dört arkadaşın hepsi birden, Gizem bütünlemelerini tamamlar tamamlamaz; kendisine moral de vermek amacıyla, Hicran'ı ziyaret etme kararı alırlar...
***
Ancak...
Henüz kaygılarından kurtulamamış olan Gizem; bir kez daha annesiyle görüntülü görüşme yaptığında, çok da olağan olmayan görüntüler ve öfkelenerek kendisine kızan annesinin tepkisiyle karşılaşır...
***
Bu arada bizde...
Hicran'ın, evindeki gizemli bir karaltı ile...
Ona seslenmek suretiyle, kendisiyle temas kurmaya çalıştığının ayırdına da varmış oluruz...
***
Yani...
Annesi Hicran'ın evinde...
Gizem'in şüphelendiğinin de ötesinde, keşfedilmesi gereken bir takım gariplikler dönmektedir...
***
Derken...
Kendisini araması için annesine mesaj gönderen Gizem, annesinden geri dönüş alamayınca; kasabadaki tanıdıklarından Sadettin amcaya (seslendiren Hasan Küçük) bir telefon açar...
***
Açar açmasına da...
Ondan duyacakları, Gizem'in içini büsbütün karartacaktır...
Zira...
Görgü tanıklarına göre delirdiği söylenen Hicran, elindeki kemiklerle çöp karıştırmaktadır...
***
Üstelik...
Hicran'ın evinden geceleri, garip ve ürkütücü sesler de yükselmektedir...
O yüzden de Gizem gelip, bir an önce annesine sahip çıkarak İstanbul'a götürmelidir...
***
Hatta...
Rivayet bu ya...
Geçenlerde, mahallenin çocuklarından birine Hicran; "Seni gel Erdal'ıma götüreyim, biraz oynarsın..." da demiştir...
***
İşittikleri karşısında asabı iyice bozulan Gizem soluğu, annesinin psikoloğu Faruk'un yanında alır...
Ki...
Onun da önerisi...
Annesinin ilaçlarını düzenli olarak kullanıp kullanmadığından emin olan Gizem'in...
Baktı, ilaç kullanmasına rağmen durumunda bir değişiklik yok; yeniden kendisiyle iletişime geçilmesi biçiminde olur...
***
Çok geçmez...
Çöp karıştırıp, çöpteki kemikleri evinin bahçesine taşıması yüzünden kendisinden şikayetçi olan mahallelinin (Onurcem Aydemir) talebi üzerine; Hicran'ın evine bir polis kontrolü de gerçekleştirilir...
***
Söz konusu polis memuru (Evren Çelikoğlu) ve mahalleli...
Leş gibi kokmakta olan Hicran'ın evine, zor kullanmak suretiyle girdiklerinde; kimliği belirsiz bir yaratığın saldırısına maruz kalarak hayatlarını yitiriverirler...
***
Sonraki sabah da...
Nasıl karşılanacaklarını bilmeyen Derya, Melis ve Mert, Gizem ile birlikte; otomobillerine atladıkları gibi, Hicran teyzelerinin evine doğru yola koyulmuşlardır...
***
Vardıklarında da...
Evde yüz yüze gelecekleri manzaralar ve özellikle de, kendilerini istemeyen Hicran'ın tavırları karşısında bu dört gencin; şaşkına dönerek kanlarının çekilmesi, neredeyse kaçınılmaz bir hal alacaktır...
Dakika 25...
Türk yönetmenlerce çekilen, korku sineması açısından, bir sinema klasiği sayılmasa da filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; Alper Mestçi filmlerinin kıvamında olmasa da, ilgiyle izlenilmeye devam edilecek olan 60 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Takılmayın lütfen, yapılmakta olan mesnetsiz eleştirilere...
Keyifli seyirler,