“Bloodline”; senaryosunu, Avra Fox-Lerne ve Will Honley ile birlikte yazan Henry Jacobson’un yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmi…
Prömiyeri, 22 Eylül 2018’de Fantastic Fest’de yapılan ve 20 Eylül 2019 tarihinde Amerika’da vizyona giren filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil…
O nedenle bizde, her ne kadar ciddi sinema eleştirmenleri arasında (işkence de içeren oldukça kanlı bazı sahneler sebebiyle) “gore” olarak tanımlayanlar da bulunsa, korkunun “slasher” alt kategorisine birebir (e yakın bir biçimde) oturduğunu düşündüğümüz bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun için de, yapımcıları arasında az parayla çok iyi işler yapmasıyla da ünlü olan Jason Blum’un, Blumhouse Productions’ın da bulunduğu filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, başroldeki soğukkanlı katil Evan ile ürpertici bakışlara sahip olan annesi Marie karakterlerini başarıyla canlandıran Seann William Scott ve Dale Dickey’in oyunculuklarının (sadece finali ile değil daha başka) pek çok sürpriz ile taçlandırıldığı kolay izlenilen bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Gerçekten de filmin; bir okulda, sosyal hizmetler görevlisi olarak çalışan ve kendisine psikolojik destek almak amacıyla uğrayan gençlerin sorunlarını, “kendine özgü yöntemlerle” birer birer çözen Evan karakterinin merkeze oturtulduğu hikâyesi, eğer elinizin altında çay, kahve, çıtır çerez ve mevsim meyvelerinden oluşan atıştırmalıklar da varsa kesinlikle sıkmıyor…
Evet, filmde akıtılan onca kana karşın izleyeni geren yahut da korkutan bir olaylar zinciri yok… Ama yukarıdaki ilk tespitimizde de belirttiğimiz gibi her an izleyicisine, “Hadi ya!” dedirten beklenmedik bir sürprizle de karşı karşıya kalabiliyorsunuz…
Ki, bize göre filmi bir "slasher"a yakışacak oranda ilginç kılan da zaten sürprizlerle dolu olan bu yapısı…
Zira Henry Jacobson (filmin içine serpiştirdiği flashbackler aracılığı ile Evan’ın kendine özgü yöntemlerinin arka planındaki psikolojik alt yapıyı da gösteren) hikâyeyi bize, mideye oturur gibi bir defa da değil hazmı kolay olsun diye 90 dakikalık bir süreye yayarak anlatıyor…
20 Eylül 2019 tarihli Variety’deki yorumunda Dennis Harvey’in de vurguladığı gibi keşke, Lauren karakteri için Mariela Garriga’nın yerine bir başkasını tercih etmiş olsalardı dediğimiz film, bütçesine rağmen teknik olarak de yeterli…
Öyle ki, izlerken hemen fark edeceğiniz gibi özellikle de kanlı cinayet sahnelerindeki makyaj ve efektler büyük bütçeli Hollywood prodüksiyonlarındaki görsel zenginliği hiç aratmıyor…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi yaptığımız açıklamalar sonrasında meraka kapılarak filmi izlemeye karar vereceklerin ağzının tadını kaçırmış olmamak adına “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; bizim gibi korku – gerilim türü filmlerden ayrı bir haz alan sinemasever dostlara, “ ‘The Wind’ (2018) filmindeki executive prodüktörlük deneyimi sonrasında Jason Blum ve ekibinin radarına takılmış olan Henry Jacobson’ın filmlerini de takibe alın, pişman olmazsınız” diye seslenerek kullanmak isteriz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 2,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz yorum ve puanları dikkate almadan “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 20 Ekim 2019 günü saat 02.43’de yazılarak paylaşılmıştır...