Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Bu kez, ‘Şeker Adam’ efsanesinin biçimlendiği Chicago’daki Cabrini-Green bölgesinden yola çıkılarak kentsel dönüşüm problemleri, beyazların siyahlar üzerindeki her türlü tahakkümü, sanat galerilerindeki iktidar odakları ve en önemlisi ‘George Floyd vakası’na gönderme yaparken ırkçı polisleri bize hatırlatan gelişmeler eşliğinde son derece sıkı, radikal ve sözünü esirgemeyen bir metinle ve onun ustaca görselleştirilmesiyle karşı karşıyayız. Ayrıca öyküde bir tür nakledici görevini üstlenen çamaşırhane sahibinin Clive Barker kitabı okuması, McCoy’un sevgilisinin kardeşi Troy’un ünlü siyah ressam Basquiat üzerinden yaptığı iğneleme gibi zekice göndermeler de var.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Önceki filmde Şeker Adam, beyazlar tarafından vahşice öldürülen siyah bir ressam olarak anlatılırken bu film 1800'lerden itibaren beyazlar tarafından ırkçılık nedeniyle öldürülen siyahların (buna ilk filmdeki siyah ressam da dahil) bir hayaleti olarak yeniden tanımlanıyor. (Hatta beyaz polislerin günümüzde hâlâ yaşanan siyahları yargısız infaz etmesine kadar getiriliyor iş.) Bir nevi film efsaneyi, ABD'de yüzyıllardır süren ırkçılığın yarattığı kaygı ve korkuların, siyahların kolektif hafızasında oluşan bir hayalet olarak yorumluyor. Takdir edilesi bu hamle, filme ciddi bir politik içerik kattığı gibi, Jordan Peele'nin Kapan ve Biz filmlerinde yaptığı politik temelli korku filmlerine yönetmen Nia DaCosta eliyle bir halka daha eklenmesine de vesile oluyor.
Eleştirinin tamamı için: Sabah
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Şeker Adam’ın Laneti’, İtalyan yönetmen Luca Guadagnino’nun yönettiği 2018 yapımı yeniden çevrim ‘Suspiria’yı hatırlattı bana. O da 1977 yapımı orijinal filmin yeni bir yorumuydu ve görsel olarak çok özenliydi. Ama orijinal filme oranla her anlamda fazlalıklarla doluydu. ‘Şeker Adam’ın Laneti’nin orijinal filmle ilişkisi ise daha dürüst geliyor bana. Bir devam öyküsü anlatması ve ilk filmi ‘temize çeken’, yeniden anlamlandıran yanlarıyla Suspiria’ya oranla daha çok sevdim. Her şey bir yana, McCoy’un şeytanla anlaşan Doktor Faust’u hatırlatan hikâyesinin de ilgiye değer olduğunu düşünüyorum. Bir sanatçı filmi olarak görebiliriz çünkü politik boyutun yanı sıra Yahya Abdul-Mateen II’nin oyunculuğuyla işin dram tarafı da yürüyor. ‘Şeker Adam’ın Laneti’ sadece korku gerilim sevenlere hitap etmiyor. Özellikle ‘art-house’ ile tür sinemasının buluştuğu filmleri sevenlerin görmesi gerekiyor.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Birgün
Yazar: Tuğçe Madayanti Dizici
Filmin makyaj efektleri oldukça başarılıydı. Ana karakter Anthony’nin bir arı sokması ile başlayan görseldeki iğrenç değişimde kullanılan makyaj sayesinde o sahneleri izlerken gözlerimi perdeden kaçırdım diyebilirim. Ses tasarımı ve ses kurgusunun, korku dolu anları yükseklere taşıyarak kulak doldurduğunu da eklemeliyim. Bu filmin özelinde az da olsa değinmeye çalıştığım tüm bu tartışma başlıkları dışında bana bu efsane ile ilgili merak uyandıran şey, insanların neden ısrarla ayna karşısında “Şeker Adam” ismini beş kez tekrarlamak istedikleri olmuştur. Ayin şeklinde şiddete davetiye diyebileceğim bu eylem aslında tartışılması en keyifli başlıklardan biri olabilir. Serileşeceğine emin olduğum filmin ikincisinde belki bunu konuşuruz biraz da.
Eleştirinin tamamı için: Birgün
Gazete Duvar
Yazar: Şenay Aydemir
Nia DaCosta’nın bugün gösterime girecek “Şeker Adam’ın Laneti” filmi de temel olarak benzer bir politik motivasyonla hareket ediyor. Hikâyenin ana hatlarını çeşitlendiriyor ve güncelliyor. Nedir bu çeşitlendirmeler? İlk olarak dönemin politik ruhuna ve öfkesine uygun olarak ana karakterleri ve politik temsili siyah mücadelesi/kimliği üzerine inşa ediyor. İkincisi ve belki de daha önemlisi, Candyman figürünü ilk filmdeki linç edilen ressam karakterinin dışına çıkararak tarih boyunca benzer uygulamalara maruz kalmış bütün siyahların sembolleştiği bir öfke sembolüne dönüştürüyor. Bunu yaparken de motivasyonunu George Floyd’un katledilmesinden alıyor belli ki. Hikayedeki güncelleştirme ise dönemin ruhuyla uyumlu hale getiriliyor. Bu filmde Cabrini-Green’in büyük bir kısmı ‘soylulaştırılmış’, galerilere, sanat mekânlarına ev sahipliği yapar hale gelmiştir. Ana karakterlerimiz de bu soylu ortamın içerisinde kendilerine yer edinen siyah bir çifttir.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Hurriyet
Bu kez, ‘Şeker Adam’ efsanesinin biçimlendiği Chicago’daki Cabrini-Green bölgesinden yola çıkılarak kentsel dönüşüm problemleri, beyazların siyahlar üzerindeki her türlü tahakkümü, sanat galerilerindeki iktidar odakları ve en önemlisi ‘George Floyd vakası’na gönderme yaparken ırkçı polisleri bize hatırlatan gelişmeler eşliğinde son derece sıkı, radikal ve sözünü esirgemeyen bir metinle ve onun ustaca görselleştirilmesiyle karşı karşıyayız. Ayrıca öyküde bir tür nakledici görevini üstlenen çamaşırhane sahibinin Clive Barker kitabı okuması, McCoy’un sevgilisinin kardeşi Troy’un ünlü siyah ressam Basquiat üzerinden yaptığı iğneleme gibi zekice göndermeler de var.
Sabah
Önceki filmde Şeker Adam, beyazlar tarafından vahşice öldürülen siyah bir ressam olarak anlatılırken bu film 1800'lerden itibaren beyazlar tarafından ırkçılık nedeniyle öldürülen siyahların (buna ilk filmdeki siyah ressam da dahil) bir hayaleti olarak yeniden tanımlanıyor. (Hatta beyaz polislerin günümüzde hâlâ yaşanan siyahları yargısız infaz etmesine kadar getiriliyor iş.) Bir nevi film efsaneyi, ABD'de yüzyıllardır süren ırkçılığın yarattığı kaygı ve korkuların, siyahların kolektif hafızasında oluşan bir hayalet olarak yorumluyor. Takdir edilesi bu hamle, filme ciddi bir politik içerik kattığı gibi, Jordan Peele'nin Kapan ve Biz filmlerinde yaptığı politik temelli korku filmlerine yönetmen Nia DaCosta eliyle bir halka daha eklenmesine de vesile oluyor.
Habertürk
Şeker Adam’ın Laneti’, İtalyan yönetmen Luca Guadagnino’nun yönettiği 2018 yapımı yeniden çevrim ‘Suspiria’yı hatırlattı bana. O da 1977 yapımı orijinal filmin yeni bir yorumuydu ve görsel olarak çok özenliydi. Ama orijinal filme oranla her anlamda fazlalıklarla doluydu. ‘Şeker Adam’ın Laneti’nin orijinal filmle ilişkisi ise daha dürüst geliyor bana. Bir devam öyküsü anlatması ve ilk filmi ‘temize çeken’, yeniden anlamlandıran yanlarıyla Suspiria’ya oranla daha çok sevdim. Her şey bir yana, McCoy’un şeytanla anlaşan Doktor Faust’u hatırlatan hikâyesinin de ilgiye değer olduğunu düşünüyorum. Bir sanatçı filmi olarak görebiliriz çünkü politik boyutun yanı sıra Yahya Abdul-Mateen II’nin oyunculuğuyla işin dram tarafı da yürüyor. ‘Şeker Adam’ın Laneti’ sadece korku gerilim sevenlere hitap etmiyor. Özellikle ‘art-house’ ile tür sinemasının buluştuğu filmleri sevenlerin görmesi gerekiyor.
Birgün
Filmin makyaj efektleri oldukça başarılıydı. Ana karakter Anthony’nin bir arı sokması ile başlayan görseldeki iğrenç değişimde kullanılan makyaj sayesinde o sahneleri izlerken gözlerimi perdeden kaçırdım diyebilirim. Ses tasarımı ve ses kurgusunun, korku dolu anları yükseklere taşıyarak kulak doldurduğunu da eklemeliyim. Bu filmin özelinde az da olsa değinmeye çalıştığım tüm bu tartışma başlıkları dışında bana bu efsane ile ilgili merak uyandıran şey, insanların neden ısrarla ayna karşısında “Şeker Adam” ismini beş kez tekrarlamak istedikleri olmuştur. Ayin şeklinde şiddete davetiye diyebileceğim bu eylem aslında tartışılması en keyifli başlıklardan biri olabilir. Serileşeceğine emin olduğum filmin ikincisinde belki bunu konuşuruz biraz da.
Gazete Duvar
Nia DaCosta’nın bugün gösterime girecek “Şeker Adam’ın Laneti” filmi de temel olarak benzer bir politik motivasyonla hareket ediyor. Hikâyenin ana hatlarını çeşitlendiriyor ve güncelliyor. Nedir bu çeşitlendirmeler? İlk olarak dönemin politik ruhuna ve öfkesine uygun olarak ana karakterleri ve politik temsili siyah mücadelesi/kimliği üzerine inşa ediyor. İkincisi ve belki de daha önemlisi, Candyman figürünü ilk filmdeki linç edilen ressam karakterinin dışına çıkararak tarih boyunca benzer uygulamalara maruz kalmış bütün siyahların sembolleştiği bir öfke sembolüne dönüştürüyor. Bunu yaparken de motivasyonunu George Floyd’un katledilmesinden alıyor belli ki. Hikayedeki güncelleştirme ise dönemin ruhuyla uyumlu hale getiriliyor. Bu filmde Cabrini-Green’in büyük bir kısmı ‘soylulaştırılmış’, galerilere, sanat mekânlarına ev sahipliği yapar hale gelmiştir. Ana karakterlerimiz de bu soylu ortamın içerisinde kendilerine yer edinen siyah bir çifttir.