“Knives Out”, hikâyesini yazıp yapımcılığını da üstlenen Rian Johnson’ın yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
Dünya prömiyeri, 7 Eylül 2019’da Toronto Uluslararası Film Festivalinde (TIFF) yapılan ve 27 Kasım 2019 tarihinde Amerika’da vizyona giren filmin, 7.9/10 (449.760 oy) ve 4.4/5 (33.838 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.3/10 (458 yorum) ve 82/100 (52 yorum) olan Rotten Tomatoes ve “Mutlaka İzlenmeli” etiketine de sahip olan Metacritic yorum ortalamaları, oldukça etkileyici…
Ama biz yine de 9 Şubat 2020 akşamı Dolby Tiyatroda yapılan “Academy Ödülleri” töreninde, aday olduğu “En İyi Özgün Senaryo” kategorisindeki Oscar heykelciği için “1917”, “Marriage Story”, “Once Upon a Time... in Hollywood” ve “Parasite” gibi zorlu rakiplerle yarışan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun içinde, 40 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve 311,3 milyon dolar gibi hiç de fena sayılmayacak bir hasılat rakamına ulaşmış olan filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; izlemeye künyesindeki bilgileri okumadan başlamanız halinde (pek çoğu sinemaya da aktarılan romanlarındaki tarzından haberdarsanız) karşımızdakini, “çağdaş” bir Agatha Christie uyarlaması sanmanızın kaçınılmaz olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Elbette, “çağdaş” nitelemesini burada, Agatha Christie’nin eserlerini “çağdışı” bulduğumuz için değil de bu filmde sıklıkla başvurulan cep telefonlarının o romanların yazıldığı yıllarda henüz mevcut olmaması nedeniyle kullandık…
Şimdi tam da bu noktada, “Agatha Christie konusunda herkes bir şeyler geveliyor…
Bari şu işin aslını astarını, bir de senden dinleyelim hocam” diyebilirsiniz…
Hemen anlatalım:
Hani hatırlarsanız filmde, konuyla pek fazla bir alakası yokmuş gibi farz edilecek olan Marta’nın (Ana de Armas) annesi Bayan Cabrera’nın (Marlene Forte) kendi evlerinde TV izlediği bir sahne ve ekranda da bir zamanların ünlü polisiye dizilerinden 6 Golden Globes ödüllü “Murder, She Wrote” (1984–1996) dan da “Jessica Fletcher” lı (Angela Lansbury) bir görüntü vardır ya…
İşte filmdeki bu bölüm, (İngiliz) The Independent’a verdiği bir mülakatta ifade ettiği gibi böyle bir filmi çekmeyi “Looper” u (2012) tamamlar tamamlamaz hayata geçirmeyi kafasına koymuş olan Rian Johnson tarafından biraz dolaylı bir yoldan da olsa neredeyse gözümüze sokulan küçük ama önemli bir tüyodur…
Neden mi?
Zira “Murder, She Wrote” dizisinin adı, (“Yazdı” ve “Söyledi” gibi minik bir nüans farkı ile) Agatha Christie’nin, başkarakteri “Miss / Bayan Marple” olan “4.50 from Paddington” (1957) isimli romanından uyarlanan “Murder, She Said” (1961) filminden alınmıştır...
Fakat hakkını yemeyelim, Johnson’ın hikâyesi de en az Christie’ninkiler kadar bol sürpriz içeren “özgün” bir kurguya sahip…
Öyle ki, eğer müneccim değilseniz yahut da senaryoyu önceden oturup okumadıysanız, “Böyle olduğunu /olacağını tahmin etmiştim” diyebileceğiniz tek bir sahne dahi yok bu filmde…
Ki, “En İyi Özgün Senaryo” kategorisindeki BAFTA ve Academy ödülü adaylıklarının tek nedeni de budur zaten…
Farkındayız, oyunculara ve verilmeye çalışılan siyasi mesaja daha hiç değinmedik…
Evet, Daniel Craig (Benoit Blanc) oldukça etkileyici bir performans sergilemiş filmde…
Ve bunun üzerine de geçtiğimiz günlerde Lionsgate tarafından yapılan açıklamaya göre aynı Benoit Blanc karakterinin merkeze alındığı bir devam filminin çekilmesine de karar verilmiş…
E tabii filmin, Chris Evans, Ana de Armas, Jamie Lee Curtis, Michael Shannon, Don Johnson, Toni Collette, Christopher Plummer ve Frank Oz’lu renkli castingi de oldukça büyüleyici…
Şimdi asıl gelelim, şu siyasi mesaj meselesine…
Ki, o da kısaca, “Amerika, Amerikalılarındır” ırkçı söylemi ile Latin Amerika kökenli Marta’ya, bir tehdit unsuru olarak, annesinin ülkede yasadışı göçmen olarak bulunduğu ve bir ihbar sonucunda da sınır dışı edilebileceğinin her fırsatta hatırlatılmasıdır…
Elbette filmde, bizim bu sayfalarda değinmeye çalıştıklarımızdan çok daha farklı şeyler de var…
Ancak onları keşfetme işini, yine yorumumuz sonrasında meraka kapılarak filmi izlemeye karar verecek olanlara bırakalım istedik…
Belki biraz tarzımızın dışında olacak ama tek bir “spoiler vermeden”, hikâyesini bir de “bizim bakış açımızla” buraya kadar yazdıklarımızı okuyarak öğrendiklerinizin tamamı, zımnen de olsa ikisini de içerdiği için filme ilişkin hem ilk tespitimiz hem de ilk önerimiz olsun…
Ayrımı gönlünüze göre siz kendiniz yaparsınız…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz ve enfes müziklerinin arasında “Sweet Virginia” ile “More Than This” gibi seçkin The Rolling Stones ve Roxy Music şarkılarının da bulunduğu bu film için önerimiz de olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “muhakkak bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…