Senaryosunu da, Uruguaylı gazeteci Pablo Vierci'nin aynı isimli kitabından (2009) uyarlayıp, hayatta kalabilmiş kazazedeler ile de görüşerek Bernat Vilaplana, Jaime Marques ve Nicolás Casariego ile birlikte kaleme alan...
"El orfanato / The Orphanage" (2007), "Lo imposible / The Impossible" (2012) ve "A Monster Calls" (2016) gibi filmlerden de tanıdığımız J.A. Bayona'nın oturmakta olduğu "La sociedad de la nieve / Society of the Snow"; gerçek bir trajedinin anlatıldığı, biyografik bir drama olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz...
Oyuncu kadrosunda...
Tamamına, ciddi kiloların verdirildiği açıkça belli olan genç Latin Amerikalı oyunculara; makyajlarda da, David Martí ve Montse Ribé gibi Academy Ödüllü özel efekt sanatçılarına yer verilir...
Yine Academy Ödüllü Michael Giacchino'nun müziğinin, gücünden de yararlanılırken...
Ön elemeyi geçerek...
96. Academy Ödülleri'nde "En İyi Uluslararası Film" kategorisinde, İspanya adına yarışabilmek adına; Aralık kısa listesindeki 15 film arasına girme başarısı da göstermiş olan, bu Netflix platformu filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Film...
Filmin anlatıcılığını da üstlenmiş olan 24 yaşındaki Numa Turcatti'nin (Enzo Vogrincic)...
"13 Ekim 1972'de Uruguay'dan kalkan bir uçak, And Dağları'na çakıldı... Uçakta kırk yolcuyduk, beş de mürettebat vardı... Kimilerine göre bu, trajediydi... Kimilerine göreyse mucize...
Gerçekte ne oldu?
Dünya bize sırt çevirdiğinde ne olur?
Üstümüz başımız olmadığı için donduğumuzda, açlıktan ölmeye başladığımızda ne olur?
Cevap, o dağlarda...
Geçmişe dönmeliyiz... En çok değişen şeyin, geçmiş olduğunu bile bile..."
Şeklindeki açılış sözleriyle ile başlar...
***
- Montevideo, Uruguay / Ekim 1972 -
Şampiyonluğu kazanan, Old Christians rugby kulübünün oyuncularından Fernando "Nando" Parrado (Agustín Pardella); pas vermediği için arkadaşlarının, yarı şaka yarı ciddi...
Tıp öğrencisi Roberto Canessa'ya (Matías Recalt) yüklenmekte olduğu soyunma odasında...
Halen yarısı boş kalmış olduğunu söylediği Şili'ye gidecek uçak için, bilet parası toplamaya çalışmakta...
***
Ardından...
Hep birlikte katılınan, kilisedeki ayinde de...
Bu kez Gastón Costemalle (Jaime James Louta)...
Elden ele gezdirerek gönderdiği, "Hadi dostum, Şili'ye gelsene!" yazılı bir not ile; Numa'yı da gezilerine davet etmektedir...
***
Ama...
Aynı tarihlerdeki ticaret hukuku finalini, mazeret olarak ileriye süren hukuk öğrencisi Numa...
Bu teklife, pek sıcak bakmamakta...
***
Ancak...
Gerek 45 dolarlık uygun bilet fiyatı, gerek Santiago'da kız tavlama fikri ve gerekse de diğer ekip üyelerinin ısrarına dayanamayarak...
Uruguay Hava Kuvvetleri'nin 571 sefer sayılı uçuşunun, yolcuları arasına...
O da katılır...
***
Ve...
Uçak yolcularının diğerlerini de...
"Yanımdakilerden çoğunu tanımıyorum...
Ama her şey tanıdık geliyor...
Çoğu benim gibi genç... Deniz kenarındaki evlerde, sevgiyle yetiştirilmişler...
Bazıları, ilk defa evden ayrılıp yolculuğa çıkıyor..."
Diyerek tanımlar...
***
Uçuş sırasında da...
Grubun belgeselcisi Antonio "Tintín / Tenten" Vizintín (Agustín Della Corte) koridorda; bol bol fotoğraf çekmek suretiyle, gülüşerek sohbet edip kart oynayan gençleri yakalarken...
***
Yaşanan küçük bir türbülans sonrasında...
Aralarındaki gençlerden birisi...
Üstünden geçmekte oldukları, sıradağları kastetmek suretiyle...
Yaşadıkları sarsıntıyı...
"Köpek balığı ısırık aldı..." diyerek yorumlar...
***
Zira aynı gence göre...
Arjantin'den gelen sıcak rüzgarlar, dağlardaki soğuk havayla çakışıp vakum etkisi yaratmakta...
Ve...
Bu da, türbülansa yol açmaktadır...
***
Numa, bütün bu duyduklarını...
"Şaka yapıyorsun..." biçiminde karşılayınca da...
Kağıdı kalemi eline alan delikanlı...
Olayı bir de, çizerek özetlemeyi denerken...
***
Aniden...
Uçuş kabininden yapılan anons ile...
"Sayın yolcular, kemerlerinizi bağlayın... Az sonra Santiago'ya ineceğiz..." duyurusu yapılır...
***
Fakat...
Sarsıntılar hız kesmeden devam ederken...
Bir şeylerin ters gitmekte olduğu da, apaçık ortadadır artık...
***
Çok geçmez...
Curicó'yu aştığını zanneden yardımcı pilot Yarbay Dante Héctor Lagurara'nın (Maximiliano de la Cruz) sebep olduğu...
Ciddi bir pilotaj hatası neticesinde de...
Alçalmaya başlayan Fairchild FH-227D tipi uçak...
Pudahuel Havalimanı'na inmek yerine, doğrudan bir dağın sırtına çarpacak...
***
Ve...
İki kanadıyla kuyruk kısmı, anında parçalanarak uçaktan ayrılırken...
Gövdenin geri kalan kısmı; kar tümseğine çarparak duracağı, bir buzuldan aşağıya kayacaktır...
***
- Birinci gün, 13 Ekim 1972 -
Bu can pazarından...
Ufak tefek sıyrıklarla kurtulmuş olanlardan bir kısmı...
Telsiz dahil, pilot kabinindeki hiçbir cihazın; çalışmadığını tespit ederler...
***
Sıra, genel duruma gelince...
Yine Numa'ya kulak verdiğimizde...
Onun da...
"Gece, pusuya düşürür gibi birden çöküyor... Dakikalar içinde sıcaklık, 30 derece birden düşüyor... Dağa çakılmaktan ölmediysek, soğuktan öleceğiz...
Mümkün olduğunca, birbirimize sokuluyoruz... Hayatta kalanlar ve ölenler bir arada..."
Biçiminde olduğunu öğreniyoruz...
***
Sağ kalanların, yapmamaları gereken şeylerin başında da...
Uyumamaları gelmektedir...
***
Zira...
Uyumaları halinde...
Donarak ölmeleri, neredeyse kaçınılmaz olacaktır...
***
Neyse...
Sabah olup da gün ağarır ağarmaz...
Eli ayağı tutmaya devam edenler...
İlk iş olarak, cesetleri dışarıya taşır...
***
Arkasından da...
Uçağın içindeki koltukları söküp, yaralılara yatacak yer ayarlarlarken...
Bagajları da, teker teker arayıp...
İçlerindeki yiyecekleri, bir noktada toplarlar...
***
Çünkü...
Kendileri açısından...
71 gün daha sürecek olan, ölüm kalım savaşı...
Henüz yeni başlamıştır...
Dakika 24...
***
Peşi peşine gelen ölümler, donmuş uzuvlar, yetersiz beslenme ile kazazedeler arasında, ahlaki ve dini sorgulamaya da tabi tutulacak olan yamyamlığın da devreye gireceği filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; usta sinemacı Bayona'nın...
O yıllarda, söz konusu kazanın önüne geçmiş olan yamyamlığı tartışmaya açmak yerine...
Göstermekle yetinir ve yorumu, izleyiciye bırakırken...
Hikayeyi...
Kurtuluşun, nasıl gerçekleştirildiğine yoğunlaştırdığı...
120 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,