Senaryosunu da yazan Nicolas Bedos’un yönetmen koltuğunda oturduğu “La Belle Époque”, günlük rutinin stres ve boğuculuğundan bunalanların, saç sakal birbirine karışmış, “Neydi o eski günler” moduna girerek, keşke hiç bitmese diyecekleri türdeki romantizm ve komedi de içeren “escapism /kaçış” öykülerinden biri…
Filmin dört önemli karakteri var…
İlki ve de en önemlisi, Murathan Mungan’ın:
“Telli telli şu telli turna
Sanma ki yaralı uçmaz bir daha
Takılmış kanadı göçmen buluta
Anlatır eski beni şimdiki bana
Sakın çıkma patika yollara
O dağlara kırlara o karlı ovaya
Yenik düşüyor her şey zamana
Biz büyüdük ve kirlendi dünya
Telli telli şu telli turna
Sanma ki yaralı uçmaz bir daha
Takılmış kanadı göçmen buluta
Döner gelir bir gün konar yurduna
Telli telli şu telli turna
Ne kalmış buralı göklerden başka
Ne kalır yarına bizden sonraya
Her şey binip gitmiş uçurtmalara”
Şiirindeki ruh haline kapılmış olan varlıklı müşterilerine, hazırladığı film setleri aracılığı ile “zaman yolculuğu” yaptırarak rahatlatmaya çalışan Antoine (Guillaume Canet) …
Ki biz, bütün bunları, Türkiye ile tanıştıran "Yeni Türkü" ekibinin, içinde Murat Buket'in de bulunduğu önemli isimleri ile aynı işyerinde birlikte çalışarak yaşadık...
Sevgili Feza'nın eşi Fuat Oburoğlu'nun "Vira Vira" daki seslenişi de o yıllarda (en azından bizim için) bambaşkaydı...
İkincisi ve üçüncüsü ise, kırk yıllık “aşk evlilikleri” yıpranmış olan karı – koca, Marianne (Fanny Ardant) ile Victor (Daniel Auteuil) …
Bunlardan aslında bir psikolog olan Marianne, kendine yeni bir sevgili yapıp kocasını kapının önüne koyarken, basılı gazete ve kitap okuru kalmadığı için kendini emekliye ayıran karikatürist Victor’da çareyi, kapağı nostalji yaşayacağı 1974 yılına atmakta buluyor…
Son önemli karakter, tabii ki de, Marianne’ın 1974 yılındaki taze ve gösterişli hallerini canlandırmakta olan, Antoine’ın kadrolu oyuncularından Margot (Doria Tillier) …
İşte bu dörtlü, sıra dışı performansları ile sizlere keyifli bir 115 dakika geçirmenizde yardımcı oluyorlar…
Elbette yoğun cinsellik içerdiği için “La Belle Époque”u, bir “aile filmi” olarak öneremediğimiz gibi komedinin, borsacı deyimi ile “keriz silkeleme” mekanizması haline dönüşmüş olan “Recep İvedik” yahut da Yılmaz Erdoğan filmlerinden ibaret olduğunu düşünenlere de önermiyoruz…
Zira eminiz izlerken, “Nerede gülecektik?” diyerek "idrak kanallarında" ciddi sıkıntı problemleri yaşayacak olan o arkadaşlar, kesin saç baş yolacaklardır…
Bitirmeden, yukarıda isimlerini tek tek sıraladığımız oyunculardan 70 yaşındaki Fanny Ardant’ın bize, “Cami yıkılmış ama mihrabı yerinde kalmış” dedirttiğini de belirtmiş olalım…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, "büyük bütçeli" Hollywood prodüksiyonlarına takılıp kalmadan Avrupa’dan nitelikli alternatifler arayan sinemasever dostlara ilaç gibi geleceğine inandığımız bu filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde “İyi” kategorisine dâhil ederek puan olarak da 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz yorum ve puanları dikkate almadan, “izleyerek kendinize bir iyilik yapın” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Filmin sonunda akmaya başlayan yazıları görür görmez, hemen yerlerinizi terk etmeyin ve biraz bekleyin, gelecek final görüntüleri için…