Hesabım
    Burası Cennet Olmalı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Burası Cennet Olmalı

    Alternatif Bir Cehennem Betimlemesi

    Yazar: Onur Çakmak

    Bulunduğumuz geniş coğrafyanın tarihindeki en uzun işgallerden birini yaşamakta olan Filistin’de, sinema denince ilk akla gelen isim kuşkusuz Elia Suleiman’dır. İlk uzun metrajı Chronicle of a Disappearance’dan (Bir Kayboluşun Güncesi/1996) beri vatanındaki çirkin savaşa dair yorumunu kendine has üslubuyla beyaz perdeye taşıyan Filistinli yönetmen, bu kez de aynı yere odaklanıyor ve Yadon İlahheyya’da (Kutsal Direniş/2002) olduğu gibi komedi unsurlarıyla bezediği alegorik anlatımıyla karşımıza çıkıyor.

    Başrolünde de Elia Suleiman’ın ES karakteriyle yer aldığı film; yazdığı metni uluslararası yapımcılara gösterebilmek için çıktığı yolculukta, yolu Filistin’deki memleketi Nasıra’dan Fransa’ya, oradan da Amerika kıtasına kadar uzanan bir sinemacının öyküsünü anlatıyor. Bu süreçte tüm gördüklerimiz sanki Neil Gaiman’ın Mezarlık Kitabı’nda yer alan “Nereye gidersen git, kendini de yanında götürürsün” ifadesiyle, İbn-i Haldun’un “Coğrafya kaderdir” yorumunun trajikomik bir ortaklığını resmediyor. Filistin’deki evinde, komşularıyla ilişkilerinde başlayan garip durumlar silsilesi, bir sonraki durağı olan Fransa’ya gittiğinde yerini daha büyük “anormalliklere” bırakıyor ve Amerika’da da aynı şekilde devam ediyor. Joan Cornella karikatürlerini andıran paradoksal sahnelerde ES’i, yaşadıkları karşısında genellikle sessiz ve tepkisiz bir gözlemci olarak izliyoruz. Suleiman dışındaki oyuncuların işlevleri sürekli değil, filmde ayrıca Gael Garcia Bernal de kısa süreli konuk oyuncu olarak yer almış.

    İçerdiği yoğun metaforlara rağmen, dünyada olup biteni belirli ölçüde takip eden her izleyicinin yönetmenin aklındakilere misafir olabileceğini zannediyorum. Suleiman; film boyunca işlediği tahakküm, kısıtlanma, sürekli kontrol altında tutulma gibi durumların yalnızca küçük, deyim yerindeyse yıllardır yok sayılan bir bölge özelinde yaşanmadığı, farklı diyarlarda farklı ölçeklerde, hatta “Amerikan rüyası”nda bile cisimleştiğini ve adeta ortaya nasıl global büyüklükte bir Filistin çıktığını, anlatımsal tekrarlar kullanarak vurgulamak istemiş.

    Tunuslu görüntü yönetmeni Sofian El Fani’nin dinamik seçimleri de neredeyse monolog veya diyalog barındırmayan anlatının tam da Suleiman’ın baktığı şekilde görülmesini sağlamış. Bazı yumuşak sekanslar Wes Anderson simetrisi barındırırken, bazılarındaysa o an yakalanan resimle sanki bir anda Jodorowsky sinemasının gerçeküstücülüğüne atlıyoruz!

    Film, iyi seçilmiş müzikleriyle de birçok karesiyle birbirinden ayrı duyguları yerinden oynatıyor; çıplak gerçeğin hem burnumuzun dibinde olduğunu hatırlatıyor hem de daha fazlasına zorluyor…  Son bölümde Nasıra’da bir barda, ES yine olanca sakinliğiyle eğlenen gençleri takip ederken kamera kapanıyor ve hareketli bir şarkı eşliğinde biz de kendi gözlemlerimizi düşünüyoruz. Ben de yazıyı, Suleiman’ın film hakkındaki sözleriyle bitirmek istiyorum:  “Eğer bir önceki filmimde Filistin dünyanın bir mikrokozmosu olarak görülürse, yeni filmimin dünyayı Filistin’in bir mikrokozmosu olarak temsil etmeyi denediğini söyleyebilirim.”

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top