1980’ler Ayvalık’ına bir aşk selamı…
Yazar: Duygu KocabaylıoğluTürk sinemasının gerçek auteur yönetmenlerinden olan ve henüz 60 yaşındayken 2005’te aramızdan ayrılan Ömer Kavur’un adı, son aylarda sıklıkla telaffuz edilir oldu. Bunda hem yakın zamanda Fırat Özeler'in çektiği ve geçtiğimiz İstanbul Film Festivali’nde ve İzmir Film ve Müzik Festivali’nde gösterilen Kavur belgeselinin etkisi yüksek; hem de dijital yayın platformu MUBi’nin “Zamanın Labi̇renti̇nde: Bir Ömer Kavur Retrospekti̇fi” bölümünü bu haziran ayından itibaren yayına almasının payı büyük. Ömer Kavur sinemasından toplamda 5 filmin gösterileceği retrospekti̇f, en azından sinema çevrelerinde ve sosyal medya mecralarında bu kıymetli sinemacımızın daha çok konuşulmasına vesile oldu diyebiliriz. İyi ki de öyle oldu, zira içinde debelendiğimiz ve çölleşen kültür iklimimizde biraz da maziye dönüp bir bakıvermek, azıcık soluklanmak ve umutlanmak için bir fırsattır belki de.
Ömer Kavur sineması üzerine hiçbir şey bilmiyorsanız bile en azından Yusuf Atılgan’ın aynı adlı romanından uyarlanan Anayurt Oteli’ni (1987) mutlaka duymuşsunuzdur. Sinemamızın kilometre taşlarından biri olarak gösterilen bu yapıma gelesiye kadar Kavur aslında 9 film daha çekmiş ve Anayurt Oteli’ndeki anlatım dilini, zaman döngüsünün kullanımını, karakterlere yaklaşımını ve görselliği, yani nihayetinde auteur sinemasını bu filmlerde oluşturmuş ve gitgide oturtturmuştur. Kavur’un ilk dönem filmleri olan Yatık Emine ve Yusuf ile Kenan’dan sonra gelen Kırık Bir Aşk Hikayesi, 1980 sonrası Türkiye’ye bir sahil kasabasından, günümüzün sinema camiası açısından da en popüler mekanlarından olan, Ayvalık’tan bakan ve finaliyle birlikte tüm akışı da aslında isminde saklı bir yapım.
1970’ler Yeşilçam'ının “zengin kız, fakir oğlan ve mazbut yasak sevgili üçgenini” kendince ele alıp eğip büken Kavur, Selim İleri ile beraber kaleme aldığı özgün senaryosunda, anlatım dilini oldukça sade tutarak, 1980’lerin başı için de cesur sayılabilecek bir tutum izliyor. Kırık Bir Aşk Hikayesi’nde hem ‘80 öncesi kasaba yaşamının tutuculuğu, ekonomik dengelerin ve düzenlerin değişimi, hem de dönemin dinamiklerine uygun olarak yansıtılan kadının birey olma, tercih etme veya etmeme özgürlüğü, yani yükselişe geçen 80’ler feminizminin ayak izleri mevcut. Bu bağlamda, Ömer Kavur’un kendi filminden sadece bir sene sonra Atıf Yılmaz’ın Mine’si (1982) için yapımcılık yapmış olması da, tabii ki tesadüf değil. Ne mutlu ki bize ülke sinemamızın geçmişinde toplumsal meselelere ve dinamiklere kulak tıkamayan üstadlar mevcut! Üstelik darbe anayasası ile yönetilen bir memlekette, bildiğimiz ve para kazanılan Yeşilçam tarumar edilmişken…
Filmimize dönersek; genç bir iş adamı olan Fuat (Kadir İnanır), babasından kalan zeytin atölyesinin işleri kötüye gidince ailesinin baskısı ile yörenin önde gelen fabrikatörlerinden birinin kızı olan Belgin ile istemese de nişanlanır. Fakat tam bu hareketli günlerde kasabaya yeni tayin edilen edebiyat öğretmeni Aysel (Hümeyra) aklını da gönlünü de karıştırır. Kendi halinde kalmak isteyen ve sadece huzur peşinde olan Aysel ise başta Fuat’a mesafeli davranır ama kendisinden genç olan bu adamın ilgisine tamamen de kayıtsız kalamaz. İlişkileri, ama esasen aşkları toplum normları açısından kabul edilemez olan Fuat ve Aysel, birbirlerini sevmelerine rağmen hikayenin sonunda severek ayrılmak zorunda kalacaklardır…
Bu bağlamda “kadın, kadının yurdu değil kurdudur” diyebileceğimiz bir dramatik yapısı var aslında senaryonun. Nişanlı bir adamın aklını çelen ve hatta öğretmenliğe bile layık olmayan, ‘kötü kadın Aysel’e, kasabada yaşayan diğer kadınlar kayaları büyük bir hınçla savururken hiç kimse dönüp de “en günahsız hangimiziz?” diye sorma zahmetinde bile bulunmuyor maalesef. Ya da Kadir’in Aysel’e kendi kendine aşık olabileceği, sevmediği bir kızla iş ilişkisi uğruna evlenmek yerine kalbinin sesini dinlemek isteyeceği kimsenin aklına gelmiyor? Hem aşk da neymiş? Evlenmek için şart mı ki birbirini önceden sevmek? Evlen işte, zaman geçtikçe tanır, alışır ve belki seversin bile, belli mi olur? Dönemin ve öncesinin nezih (!) çekirdek aile yapısının özeti bu yaklaşım, Ömer Kavur’un ve Selim İleri’nin senaryosunda toplumsal eleştiri kimliğine bürünüyor.
Öte yandan, ikili bu toplumsal eleştiri işini tek boyut ile sınırlamıyor; aslında kendilerinden 30 sene sonra Amerika’nın yeniden keşfi gibi seyrettiğimiz “entelektüel zihnin taşradaki yalnızlığını” da lisenin resim öğretmeni Bedri Bey üzerinden muazzam bir portreyle ele alıyorlar. Kamran Usluer’in oyunculuğunu seyretmeye doyamadığımız bu yan karakter aslında Aysel ile Fuat’ın beraberliğini de doğrudan etkiliyor. Bu kısmın keşfini de artık seyirciye bırakalım…(Bedri Bey’de bizzat Selim İleri’nin izlerini görmek de mümkün…) Şu noktayı da eklemeden geçmeyelim, filmlerinde kurduğu ve birbirini tekrarlayan zaman döngüsü ile bilinen Kavur, bu yapımda birden çok sahne ile bu anlatım dilini perçinliyor. Filmin açılış ve kapanış sahnelerinin neredeyse birebir aynı kurgulanmış olması bile aradan değil 10, yüz sene geçse de bu kasaba monotonluğunun hiç değişmeyeceğine işaret ediyor adeta*.
Oyunculuklara gelirsek, Hümeyra sakin ve duru performansı ve tabii ki o dönemki gençliğinin güzelliği ile Aysel’e çok yakışıyor; fakat nacizane ben Kadir İnanır’ın ‘sevdasına’ pek ikna olamıyorum bu filmde; belki de 2000’lerdeki bilinçle seyrettiğim ve bagaj çok dolu olduğu içindir… Günümüzün usta oyuncusu Güler Ökten’in ise dominant görümce/abla Fitnat karakterine kelimenin tam anlamıyla cuk oturduğunu, çok yakıştığını; Neriman Köksal ve Orhan Çağman’ın (Recep Bey) geçmişten bir kuple hediye gibi önümüze çıktığını ekleyelim. Orhan Çağman’ın seslendirmesine ayrıca dikkat…
Toparlamak gerekirse, 1980’ler sinemasının göz ardı edilmemesi gereken yapımlarından biri olan Kırık Bir Aşk Hikayesi dijitale aktarılmış ve sinematografik kalitesi yüksek bir kopyasıyla MUBİ platformunda yayında; tıpkı Yusuf ile Kenan gibi… Anayurt Oteli ise yolda, 30 Haziran’da yayında. Bulduğunuz her neresi olursa olsun Türk sinemasının auterlerinden Ömer Kavur’u seyredin, seyrettirin.
twitter.com/duygukocabayli
*Kaynakça; konuya dair daha fazla ve derinlemesine örnek için bakınız “Sinemamızda Bir Auteur, Ömer Kavur”, Şükran kuyucak Esen, Alfa yay., 2022.