Hesabım
    The Old Guard
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    The Old Guard

    “Z kuşağının kahramanları bayrağı devralıyor”

    Yazar: Murat Tolga Şen

    Charlize Theron, Mad Max Fury Road ile kendisini bir aksiyon yıldızı olarak ispatlayalı çok oldu. Sonrasında da Hızlı ve Öfkeli serisinin yeni filmlerinde ve tek başına bir aksiyon filmini sırtlayabileceğini -neredeyse- ispatladığı Atomic Blonde’de izledik. Şimdi de karşımıza Netflix’in yayınladığı bir çizgi roman uyarlaması olan The Old Guard ile çıktı. ABD’de oldukça olumlu eleştiriler alan film için ben aynı şeyleri düşünmüyorum.

    Testosteron bombası aksiyon filmlerinin modasının geçtiği düşünülebilir, belki de öyle… Beyaz perdede kas yığını maço kahramanları giderek daha az görüyoruz ama işler yolunda değil sanmayın. Aksiyon sineması da kendini değiştiriyor, geliştiriyor ve zamanın gereğini yapıyor. Artık kadınlar kurtarılmayı bekleyen kurban karakterler değil belayı defeden ve dünyayı kurtaran amansız savaşçılar…

    The Old Guard, 2017 yılında yayınlanmış, 5 sayıdan oluşan bir çizgi roman dizisi. Elimizde biri kadın, geri kalanı erkek olan 4 ölümsüz var. Yüzyıllar boyunca savaşlarda ölüp ölüp dirilmişler. Bu biraz Highlander’ı anımsatmıyor değil ama bizim ölümsüzler çetesinin başındaki kişi yani Andy (Charlize Theron) çok ama çok yaşlı. Filmde yaşını söylemiyor, çizgi romanın son sayısında bunu adeta haykırıyor. Merak edenler için yazayım; tam 6732 yaşında!

    Neredeyse hepimizin sürekli dijital bir iz bırakmasına yol açan aygıtlar olmadan önce bu ölümsüzlerin işi kolaymış. İşlerini bitirip ortadan kayboluyorlarmış ama ortalık cep telefonundan, güvenlik kamerasından geçilmezken ortadan kaybolmak epey zor. Filmdeki Andy’nin teknoloji ile bir sorunu yokmuş gibi görünüyor ama çizgi romanda kendisi bu konuda ATM önünde ne yapacağını bilmeden bekleyen bir yaşlıdan farklı değil. Bu dört kişilik ekibin aslında iki üyesi daha var. Biri Noriko, Andy ile aralarında güçlü bir bağ var ve Andy’den daha iyi bir savaşçı olduğu bile söylenebilir. Çizgi romandaki iki sayfada bu hayranlığı açıkça görüyoruz. Noriko yaşadığı hayattan sıkılmış olacak ki okyanusun ortasındayken kendisini denize atıyor ve bir daha onu gören olmuyor. Çizgi romandaki Noriko filmde Quynh olmuş, hikayesi de değiştirilmiş ki bence filmin doğru yaptığı tek şey bu karaktere yazılan yeni hikaye… Bir devam filmi ya da dizi projesi düşünülüyor olmalı.

    Film yaparken çizgi romandaki karakterleri ve hikayeyi takip ettiklerini söyleyebilirim. Giriş-gelişme neredeyse çizgi romandakiyle aynı ama gelişme kısmında işler değişiyor. Ekibin acar üyesi tam bir Z kuşağı kahramanı olan Nile (Kiki Layne) ile  Elon Musk’ı andıran çatlak CEO Steven Merrick’in (Harry Melling’in) gökdelenden uçtuğu sahne çizgi romanda Andy, Nile ve Booker’ın (Matthias Schoenaerts) yaptığı bir aksiyon… Filmde son çatışma sekansında Andy’nin güçlerini yenileyemediğini görüyoruz. Çizgi romanda böyle bir şey yok…

    The Old Guard bir sürü şey yapmaya çalışıp hiçbirini beceremeyen bir film gibi duruyor. 70 milyon dolarlık bütçe bu hikayeye yetmemiş ama en fenası şu; bir aksiyon filmi kötü adamı kadar iyidir ve buradaki “kötü adam” kimseyi korkutmuyor, endişelendirmiyor. Basit bir level sonu canavarını final boss yapmışlar. Film sıradan aksiyon izleyicisini oyalarken kendi söylemek istediklerini ipe düzüyor ve bunların çoğu Z kuşağının hoşuna gidecek söylemler zaten bir noktadan sonra kahramanlık Andy’den Nile’a geçiyor. Söz dinlemeyen, asi ama mutlaka doğruyu yapan bir Z kahraman…

    Filmde eşcinsel bir aşk hikayesi var ki onunla ilgili birkaç cümle kurmak lazım. Haçlı savaşları sırasında karşılaşan biri Hristiyan diğeri Müslüman olan ve “herkes öldürür sevdiğini” dedirtircesine birbirlerini defalarca öldürdükten sonra dirilince çareyi aşık olmakta bulan Joe (Marwan Kenzari) ve Nicky’nin (Luca Marinelli) hikayesi hepimizi eşcinsel yapacağından korkulan Netflix’in uydurması değil. Orijinal eserde de bu hikaye aynen böyle ve hatta en değiştirilmemiş karakterler onlar ama aksiyon filmlerinin esas müşterisinde bu nasıl bir etki bırakır bilemiyorum. Karakterlerin bu kadar idealize edilmiş olması da öyle… Andy’nin kurtardıklarının sonra insanlığı kurtaracak kişilere dönüşmesi fikri ve başka bir sürü şey sosyal medyada yükselen adalet savaşçılığının beğenisine uygun basılmış notalar… Eğer çekilirse bir sonraki filmde vegan olduklarını görmemiz olası.

    Aksiyon filmi deyip duruyorum ama hiç o kısımdan bahsetmedim. John Wick ile kıyaslayanlar var ama semtinden geçemez, bu film yavaş, hem de çok yavaş. Aksiyon koreografisi düzgün yapılmış ama iyi prova edilmemiş. Kahramanlar kadın o yüzden yavaş da demeyin sakın 80’lerde Yes Madam gibi serilerde Michelle Khan ve Cynthia Rothrock’un harika dövüşlerini izliyorduk biz… Çizgi romanda çok daha dinamik sahneler var. Daha sert daha kanlı olmalıydı.

    Uzun lafın kısası; X’i, Y’yi geçtim,  filmin yapımcıları, A kuşağının kahramanlarını Z kuşağı ile tanıştıralım ve bayrağı onlara devredelim demişler ama reçetenin işe yaradığını söyleyemem. Çizgi romanda en sevdiğim kısım olan Andy’nin bir köleye aşık olup, onunla vahşi batıda haydutluk yapıp sonra da evlendiği ve sevdiği adamın yaşlanmasını izlemesini çıkarmışlar ki bu karakterlerin dramını anlamamıza yol açan çok önemli bir şeydi o. Ayrıca çizgi romandakinin aksine Andy burada neredeyse aseksüel… Charlize soyunmak istemedi sanırım.

    Bir devam filmi söz konusu olabilir ancak benim beklediğim bir film olmaz. Hiç işinizin olmadığı, canınızın sıkıldığı bir günde, Charlize Theron’a kısa saçın ne kadar yakıştığını görmek bahanesiyle izleyebilirsiniz.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top