Senaryosunu...
Brian DeLeeuw'un, "genç bir delikanlının içindeki şeytanlara karşı verdiği ölümüne bir mücadeleyi anlattığı" aynı isimli kendi ilk (debut)...
Son derece başarılı romanından (2009), yönetmen koltuğunda da oturmakta olan Adam Egypt Mortimer ile birlikte kaleme aldığı “Daniel Isn't Real”; nefes kesen tarzda kurgulanılmış, psikolojik bir korku-gerilim olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, yeşil perde ve görsel efekt teknolojileriyle başarılı makyaj uygulamalarının yanı sıra zorluk derecesi yüksek sahnelerindeki koordinatörlüklerini; Chris Barnes, Jared Burke, Monique Ganderton, Luke Lesko ve Ian Mclaughlin'in üstlendikleri, dublör oyuncuların performanslarına yaslanılarak çekilen bu Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Kullanması gereken ilaçlarını bıraktığı için, kendisine kızan (ve bir süre sonra da boşanacak olduğu) kocası James (Michael Cuomo) ile sürekli olarak tartışan akıl hastası Claire (Mary Stuart Masterson); bu bitmek tükenmek bilmez kavgalara tanıklık etmekte olan küçük Luke'un (Griffin Robert Faulkner) annesidir...
Sadece evdeki değil...
Sokaklardaki şiddet izlerinden de kaçınamayan Luke'un tek arkadaşı da, sadece kendisinin görebildiği küçük Daniel'dır (Nathan Chandler Reid)...
***
Derken...
Bir gün aynı Daniel...
Annesinin ilaçlarını içeceği smoothie ile harmanlamasının...
Ona süper bir güç kazandıracağına ikna ettiği Luke'a; bu işi yaptırarak, annesini zehirlemesine yol açar...
***
Bunun üzerine...
Toparlanarak kendine gelir gelmez Claire, oğlu Luke'a...
Kendisine, iblisçe nitelikteki akıl almaz oyunlar oynamakta olan Daniel'ı; büyükannesinin Viktorya dönemine ait eski bebek evine kilitlemesini tembihler...
Ve...
Ne kadar direnirse dirensin Daniel, Luke tarafından içeriye tıkılıverir...
***
Neyse...
Aradan yıllar geçmiş ve Luke (Miles Robbins) artık; annesinin klostrofobik atmosferdeki evinden uzaktaki bir kolejde okuyan ve babası gibi avukat olmayı hedefleyen, yirmili yaşlarının başındaki bir öğrencidir...
***
Hani zaten...
Yakınında olsa da ne değişecekti ki?
Çünkü...
Annesinin rahatsızlığı, hız kesmeden ilerlerken; kendisinin içine kapanıklığında da herhangi bir değişiklik olmayacak ve katıldığı arkadaş partilerinde de, hep yapayalnız kalmaya devam edecektir...
***
Çok geçmez...
Tek başınalık ve okulun neden olduğu stresten bunalan Luke, terapisti Dr. Cornelius Braun'a (Chukwudi Iwuji) başvurur...
***
Terapi esnasında...
Laf lafı açar ve konu döner dolaşır Daniel'a gelir...
Gelir gelmez de Dr. Braun...
Luke'a, onunla yeniden iletişime geçmesi önerisinde bulunur...
***
Ardından da Luke...
Elindeki annesinin sevdiği sandviçlerle, yeniden annesinin ziyaretine gider...
***
Gözüne uyku girmeyen Luke, gece bir ara çocukluk günlerinden kalma oyuncak ayısı Wilbur ile oynamasına ilaveten; yandaki odaya geçerek, üzerindeki şalı kaldırdığı bebek evinin kilidini açar...
Aynı gece...
Claire kafayı iyice sıyırmışken, Luke'un hayali arkadaşı (Arnold'un oğlu Patrick Schwarzenegger'in canlandırdığı) Daniel'da; kendisi gibi yetişkin bir yaşta geri dönmüş...
Ve...
Üstelik de bu kez...
Luke'un annesini sakinleştirmesine yardımcı olacak kadar da iyi niyetlidir...
En azından şimdilik...
***
Ertesi sabah...
Luke, evde annesinin neden olduğu kırık cam parçacıklarını temizlemeye uğraşırken birden kapı çalınıverir...
Elinde Luke'ın düşürdüğü ve düşürdüğünün farkında olmadığı cüzdanıyla çıkıp gelen, bir gün önce sokakta çarpıştığı kaykaycı kız Cassie'dir (Sasha Lane)...
***
Daniel'ın da tavsiyesiyle Luke, cüzdanını getiren Cassie'ye; o her ne kadar istemese de, annesinin paraların arasından aldığı bir 100 dolarcığı ödül olarak verir...
Cassie'de, fotoğrafçılıkla ilgilendiğini söyleyen Luke'u; akşamki bir sanat faaliyetine davet eder...
***
Elbette...
Luke, bu daveti geri çevirmez...
Zira kendisini...
Sanki mentoruymuşçasına davranarak, hemen her konuda akıl vererek yönlendiren Daniel; artık her daim yanı başındadır...
Dakika 27...
Yalnızca Luke'un değil ama filmin kadrosundaki pek çok karakterin, beklenmedik şoklar yaşayacakları filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; kategorinin hayranlarını yeterince tatmin edeceğini düşündüğümüz, 73 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,